Cumartesi, Mart 24, 2007

Aldatılmak ve aldanmak üzerine...

"Aldatan aldanır" demiş, Konfiçyus. İnsan sarrafı olan ve yalanı koklayan kişileri bile aldatmaya çalışmak, ancak deneyeni rezil eder. Aldatılmamak için biraz şüpheci olmak lazımdır aslında, ama paranoyakça değil tabiki. Hak etmeyenlerin de başına gelebilir aldanmak. Aslında, her an her şeye hazır olamamanın sonucu ve geriye dönüşün olmayacağı bir andır, aldanmak. ''Aldatılmış insan yoktur, güvenmiş insan vardır.'' diye bir söz duymuştum; kime, ne kadar güveneceğinizi kestirebilirseniz eğer pek bir problem de yaşamazsınız aslında. Ama bunun çok zor olduğu ortadadır tabiî ki, özellikle de günümüzde. Kimi zamanda kendine aldanmak değil midir, aldatılmak. Bazen de, güven duygusunu sarsan, insanı kendinden alan bir nevi tokat, bir şamar oluverir aldatılmak.

Aldatma kavramı, algılandığı zaman, müthiş bir hayal kırıklığı ile birlikte yalanlar içinde olduğunun farkına varmadır. Görünüşe kapılarak yanlış bir yargıya varmaktır aldanmak ve aldatan aslında ilk aldatılandır!

Yalana inanmak, kandırılmak ile aynı anlama gelmez mi? Söyledikleriyle sizi kandıran biri vardır ve söylediklerine inanırsınız yani aldanırsız. Güvendiğiniz ya da güvenmeyi istediğiniz kişi tarafından aldığınız yanlış ya da eksik bilgi yüzünden, olayı onun istediği gibi görme durumu değil midir aldatılmak. Tabi burada aldatılan kişinin aldatıldığını öğrendikten sonra kendini aptal, diğer kişiyi de dünyanın en kötü kişisi olarak görmesi durumu da vardır yani.

O kadar can acıtıcıdır ki aldatılmak, ancak bu ne ilk kez sizin başına gelmiştir, ne de siz aldatılanların sonuncususunuzdur. "Bu bir tecrübe kazancıdır" diye düşünür kişi belkide ve kalbindeki öfke ile yoluna devam eder. Aldatılmak aslında karşınızdakinin kendisini aldatmasıdır, aldanmasıdır. Sizi aptal yerine koymaya kalkan kişi, aslında verdiğiniz sonsuz değeri algılayacak durumda değildir ki. İşte o zaman her şey 'aldatmak'tan çıkar, her şey 'aldanmak' oluverir.

En üzücü olanı da, o kadar zaman boyunca kendinizi aldattığınızı yeni fark etmenizdir. Aslında karşıdaki insan değildirki suçlu. Kendi gerçeğini onunla yaşayan siz, en büyük ihaneti kendinize yapmışsınızdır, ta en başından beri ve kendinizi aldatmışsınızdır çok zamandır. Zordur ve insan ne kadar çabalarsa çabalasın, iyi şeyler düşünmesi mümkün değildir. Her zaman beterin beteri vardır diye düşünür sonra. Üzülür insan, mutlaka üzülür. Taş değildir ki bu kalp ve gerçekten güvendiyse karsısındakine, orta yerinden kırılıverir. Bütün vücudunu acıya ve sızıya boğar. Ama zamandır en iyi ilaç. Her şey geçer, yaralar sarılır. Güneş yeniden sizin için doğmaya başlar ve ne olursa olsun yaşamak güzeldir belkide.

Her ne kadar arabesk olsa da, ölenle ölünmez demiş eskiler. İnsan ölümleri yaşar, ölüp gidenlerin acısına bile alışır ve hayat yine devam eder. Nedir ki biri sizi aldatmış. Selametle deyip, uğurlamaktan başka seçenek var mıdır ki?

Bu konuyla ilgili hadislere bir bakalım:

Allah Resulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem buyurdu:

‘İnsanların kalbini çelmek için konuşma sanatını öğrenen kimsenin, Allah ne farzını ve ne de nafilesini kabul eder.’

Ebû Hureyre radıyallahu anh. Ebû Dâvud.

‘Kişinin, kanıtsız ve dayanaksız söz söylemesi ne kötüdür.’

Ebû Kilâbe radıyallahu anh. Ebû Dâvud.

‘Senin doğru söylediğine inanan bir adama yalan söylemen, en büyük hainliktir.’

Süfyan radıyallahu anh. Ebû Dâvud.

‘Doğruluk iyiliğe götürür, iyilik cennete iletir. Kişi doğrulukta devam eder durur, sonunda, Allah katında "doğrucu" olarak yazılır. Yalan, azıp sapmaya iletir, azıp sapma ise, ateşe götürür. Kişi yalan söylemekte devam eder, sonunda, Allah katında "yalancı" olarak yazılır.’

İbn Mesûd radıyallahu anh. Buhârî.

Allah Resulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem buyurdu:

‘İnsanlara merhamet etmeyene Allah merhamet etmez.’

Müslim, Fedâil, 66; Tirmizî, Birr, 16.

‘Mümin, bir delikten iki defa sokulmaz. (Mümin, iki defa aynı yanılgıya düşmez.)’

Buhârî, Edeb, 83; Müslim, Zühd, 63.

‘Müslüman, insanların elinden ve dilinden emin olduğu kimsedir.’

Tirmizî, İman, 12; Nesâî, İman, 8.

‘Hiç şüphe yok ki doğruluk iyiliğe götürür. İyilik de cennete götürür. Kişi doğru söyleye söyleye Allah katında sıddık (doğru sözlü) diye yazılır. Yalancılık kötüye götürür. Kötülük de cehenneme götürür. Kişi yalan söyleye söyleye Allah katında kezzab (çok yalancı) diye yazılır.’

Buhârî, Edeb, 69; Müslim, Birr, 103, 104.

‘(Mümin) kardeşinle münakaşa etme, onun hoşuna gitmeyecek şakalar yapma ve ona yerine getirmeyeceğin bir söz verme.’

Tirmizî, Birr, 58.

‘Her insan hata eder.

Hata işleyenlerin en hayırlıları tevbe edenlerdir.’

Tirmizî, Kıyâme, 49; İbn Mâce, Zühd, 30.

‘Bizi aldatan bizden değildir.’

Müslim, İman, 164.

Şimdide ayetlerimize bir bakalım:

Bakara Suresinin 10. Ayetinde: ‘Kalplerinde münafıklıktan kaynaklanan bir hastalık vardır. Allah da onların hastalıklarını artırmıştır. Söyledikleri yalana karşılık da onlara elem dolu bir azap vardır.’

Nisa Suresinin 120. Ayetinde: ‘Şeytan onlara (birçok) vaadde bulunur ve onları kuruntulara sürükler. Oysa şeytan, ancak aldatmak için onlara vaadde bulunuyor.’

Enfâl Suresinin 62, 63. Ayetinde: ‘Eğer seni aldatmak isterlerse, bilmiş ol ki sana yetecek Allah’tır. O, seni bizzat kendi yardımıyla ve mü’minlerle destekleyen ve onların kalplerini uzlaştırandır. Şayet yeryüzündeki şeyleri tümüyle harcasaydın, sen onların kalplerini uzlaştıramazdın. Fakat Allah onların arasını uzlaştırdı. Şüphesiz o mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.’

Enfal Suresinin 62. Ayetinde: ‘Eğer sana hile yapmak isterlerse, muhakkak ki sana Allah yeter. Seni yardımıyla ve müminlerle güçlendirecek olan O'dur.’

A.K.

Cuma, Mart 23, 2007

Elif gel artık lütfen!


Egi Elif, gel artık da...özledim seni. Gel de kavuşalım, planlarımızı gerçekleştirelim, Sürmene'ye gidelim, dertleşelim, paylaşalım...

Salı, Mart 13, 2007

Sürmenem


Ayfer, Sürmeneyi her özlediğimde ve gitmek için her seferinde bahaneler ürettiğimde, hep şöyle derdi bana: 'Yine Sürmenen mi geldi?'

Bi bakın şu güzelliklere kim özlemez ki buraları, öyle değil mi? Ama, bu sefer üretecek bir bahanem yok gitmek için, sadece yine çocukluğumun ve güzel hatıralarımın geçtiği yerleri özledim o kadar...Evet, galiba yine Sürmenem geldi :)

A.K.






Perşembe, Mart 08, 2007

Kadın Olmak

KADIN


Bir kadın çocuktur aslında. Çocuk gibi davranmayı sever. Erkeğin kendisine bir çocuğa gösterdiği şefkati göstermesini de ister. Bir çocuğu okşar gibi incitmekten korkarak okşamalıdır erkek kadını.
Ama her kadın çocukça da olsa dinlenilmesini, dikkate alınmasını da ister. Yani bir kadının çocukluk yapmasına izin vereceksiniz, ama asla onu bir çocuk olarak görmeyeceksiniz. Bir kadın güçlüdür aslında. Hatta erkeklerden çok daha güçlüdür. Ama bu gücünü her zaman ortaya koymasını sevmez.
İster ki erkeğin gücü kendisine huzur versin. Kendi kendine yapabileceği şeyleri bile erkeğin yapmasını bekler. Böylece hem daha kadın olduğunu hissedecektir hem de erkeğinin ne kadar güçlü olduğunu görecektir. Ancak kadın gücünü göstermek istediğinde onu engelleyemezsiniz. Yapmak istediği bir şey varsa mutlaka yapar.
Bir kadın sevgilidir aslında. İçinde her zaman sevgiyi taşır. Sevdiklerinden kolay kolay ayrılamaz. Sevdiklerini kolay kolay kıramaz. Zor sever ama tam sever. Bir kadının tam anlamıyla sevebilmesi için yüreğinin kabul ettiğini beyninin de kabul etmesi gerekir. Ve sevmezse de onu asla sevmeye zorlayamazsınız. Belki kolayca yüreğine girebilirsiniz. Ancak beyninde yer etmemişseniz, her an terk edilebilirsiniz. Sevmediği halde terk etmeyen kadınlar da var elbette. Bunun nedeni ise engelleyemedikleri "acımak" duygusudur. Bir kadın yalnızdır aslında. Hiçbir zaman kadını bütünüyle elde edemezsiniz. Kendisine ait bir dünyası vardır ve orada hep yalnızdır. O dünyaya kimsenin girmesine izin vermez. Hiçbir anahtar o dünyanın kapısını açamaz. Yalnızlık onun sığınağıdır. O sığınağa ne zaman gireceğine, ne kadar kalacağına hep kendisi karar verir. Sığınaktayken oradan çıkmaya zorlarsanız onu sonsuza dek kaybedebilirsiniz. Bir kadın bilgindir aslında. Neler yapabileceğini erkek aklı hayal bile edemez. Yaratıcılığının sınırı yoktur. Ama bunu ortaya çıkartmak için hayatının erkeğini bekler. Hoyratça harcamaz yaratıcılığını sadece erkeğine saklar. Bir kadının gerçek erkeği olmayı başarabilmişseniz çok şanslısınız demektir. Çünkü yaşamınız asla sıradan olmayacaktır. Bir kadın hayattır aslında. Çünkü hayatın içinde olan her şey ancak kadınlar olduğunda anlam kazanıyor. Yemek yemek, su içmek bile.
Bir kadının elinden içtiğiniz suyla kendi kendinize bardağı doldurup içtiğiniz su arasındaki lezzet farkını anlayabiliyor musunuz?

Anlıyorsanız ne mutlu size. Anlamıyorsanız, ne yazık ki yaşamıyorsunuz.

CAN DÜNDAR

KADIN

Kimi der ki kadın uzun kış gecelerinde yatmak içindir.
Kimi der ki kadın yeşil bir harman yerinde dokuz zilli köçek gibi oynatmak içindir.

Kimi der ki ayalimdir. Boynumda taşıdığım vebalimdir.
Kimi der ki hamur yoğuran.
Ne o, ne bu, ne döşek, ne köçek, ne ayal, ne vebal.
O benim kollarım, bacaklarım.

Yavrum, annem, karım, kız kardeşim hayat arkadaşımdır.

Nazım HİKMET

Yersiz bir kutlama çabası

İslamın kadına verdiği değere bir bakalım:

Allah'ın bildirmesiyle, Hz. Muhammed SAV’in de tatbik etmesi ve söylemiyle kadın yücelmiş, lâyık olduğu yere yükselmiştir. İnsanlara, iki cihan saadeti sunmak için görevlendirilmiş olan Hz. Peygamberimiz, bu kutsal yolda yalnız değildi değil mi? Yanında asil ruhlu bir kadın ve bir yoldaş olan Haticetü'l Kübra vardı. Peygamberimiz bu ilâhî ve kutsal göreve manevi yardımcısı Hz. Hatice ile beraber çıkmamışmıydı? Hz. Peygamber'in arkasında, O'nun en büyük manen ve maddeten her yerde ve her zaman destekçisi olmuştu değil mi?

Günümüze gelecek olursak:

Erkek egemen toplumumuzda, bugüne kadar bu gün yani sözde 8 Mart dünya kadınlar günü kutlandı da ne değişti ki?
Dünya kadınlarının ortak sorunu olan, şiddet, taciz, ayrımcılık v.s. değil midir? Aradan yıllar geçti... Kadın yine baskı altında, yine iş hayatında yerini istediği gibi alabilmiş değil, sözlü ve fiziksel şiddet görmekte ve hala daha siyasette kendini tam anlamıyla temsil edememekte...

Salı, Mart 06, 2007

Sözüm meclisten dışarı ama empatik olmayanlar hariç!

Kişinin kendisini, karşısındakinin yerine koyup, olaylara onun bakış açısından bakması ve hissetme çabası empati değil midir? Belki bazılarımızın sürekli yaptığı, oysa bazılarımızınsa hiç umurunda bile olmadıkları bir şeydir empati ve bence insanlara kazandırdıkları da çoktur. Başkasının ne diyeceğini ve neden öyle davrandığını anlamanızı kolaylaştırmaz mı?

Empati sahibi olabilmek için, küçükken (gençken de mümkün) başkaları tarafından kırılmış olmak gerekebilir belkide. Yani empati yoksunu insanlardan çok çekmiş olmak, size empati kazandırabilirde aynı zamanda. Başkaları sizin gibi kötü hissetmesin ve de aynı özgüven kırıklıklarını yaşamasın istiyosanız, sonuçta sizde, sözlerinizde, mimiklerinizde ve davranışlarınızda dikkatli bir insan olabilirsiniz.

Empatinin kişinin kendisini başkasının yerine koyması anlamına gelmesi demek; yaşanan olay kendisinin başına gelseydi, ne hissedeceğini, ne düşüneceğini ve ne yapacağını söylemesi demektir elbette. Ama bu demek değildir ki, karşısındaki insan da öyle hissediyor, öyle düşünüyor ve öyle yapıyor. Çünkü bir durum karşısında sergilediğimiz tavır, duruma göre değil, edindiğimiz hayat tecrübesine ve kişiliğimize göre değişiklik göstermektedir.

Empati genel olarak, kişinin kendini diğeri olarak anlaması ve onun potansiyellerini tahmin etmeye yönelik çaba harcaması ve kendini diğerinin yerine koyabilme kapasitesidir. Bu çaba, bireyin kendini merkeze alarak, dünyaya ve dolayısıyla diğerine bakmak yerine, kendinden çıkarak diğerinin bakış açısına yerleşmesini gerektirir.

Empati, insanin kendi benliğinden sıyrılıp, karşıdakinin düşüncelerini ve hislerini algılayıp, tekrar kendi benliğine dönebilmesi ve karşısındakinin duygularını ona yansıtması sürecidir de aynı zamanda.

Psikolojik terminoloji anlamı ise; başkalarının düşünce ve duygularının ve bunların muhtemel anlamlarının objektif bir şekilde farkına varma, karşındakinin duygu ve düşüncelerini temsili olarak yaşamadır. Yani kısaca, ‘kendini başkasının yerine koyma’ dediğimiz hadisedir. İnsanoğlu bu yeteneğinde, uzmanlık düzeyine ulaşabilirse, büyük sorunlar aşabilir aslında.

Düşünsenize, hem karşısındakinin açısından olaylara, hem karşısındakinin gözünden kendine, hem de bir başkasının gözünden karşısındakine ve bir başkasının gözünden kendisine bakabilmeyi başarabilen bir insan, nesnel bakış açısını da yakalamış demektir. Öznellikten tamamen sıyrılmanın sonucunda ulaşılabilinen bu nokta, bence empatinin en son noktasıdır.

Empati, karşılıklı yapıldığı takdirde, amacına ulaşabilen bir davranıştır aslında. Aksi takdirde, ne kadar uygulanırsa uygulansın, mahkemede herkese ‘sen de haklısın’ diyen Nasrettin Hoca hissiyatına mazhar olmaktan başka bir işe yaramayacak, çözümsüzlüğün başlangıcı olacak ve nice kazıklar yememize de vesile olacaktır. :( Ve böylelikle de, sonucunun ikiyüzlülüğe dayanabileceğini söylemek de yanlış olmaz sanıyorum.

Duygusal zekanın önemli bileşenlerinden birisidir de, aynı zamanda empati. Pek çok standart EQ testinde, öncelikle empatiyi ölçen sorular yer alır. Mesela TV'de haberleri izlerken spiker bir hata yaptığında kanal değiştiriyor ve bunu ‘şuna bak, daha doğru düzgün konuşamıyor bile’ düşüncesiyle değil de, onun adına farkında olmadan kaygılanıp, daha fazla izleyemediğiniz için yapıyorsanız empatiksinizdir. Ya da bir garson elindeki tepsinin içindekileri yere devirip, endişeyle toplamak için yere eğildiğinde, olay yerinden dayanamadığınız için uzaklaşıyorsanız, empati duygunuz tehlikeli boyutlara ulaşmış demektir. :) Ne diyelim, Allah ıslah etsin sizi.

Peki empati ne değildir? Sadece karşıdaki gibi hissetmek ve karşıdaki gibi düşünmek değildir tabiî ki. Mesela sevgilisinden ayrılan üzgün birisinin hislerine sahip olup, üzüntüsüne ortak olmak, tek başına empati sayılmaz veya sadece onun düşündüklerini anlamak ve buna göre ona akıl vermek v.s. de değildir.

Aslında, bir yerden sonra da insana rahatsızlık veren bir olaydırda. Şöyle ki, kimseye kötülük yapamazsınız, size biri küfretse, onu dövmektense ona küfretmenin kötü bir davranış şekli olduğunu anlatmaya çalışırsınız. Yalan söyleyemezsiniz. Hele hele bir sevgiliyi aldatamazsınız. Gayri meşru yollardan para kazanamazsınız. Çok delice araba kullanamazsınız. İnsanlara haksızlık yapamazsınız. :) Bu örnekleri daha da arttırabiliriz yani. Kısacası çok iyi bir insan olursunuz ve böylece bu dünyada ayakta kalamazsınız. Bu çok kötü bir durum. :( Ama sadece ve sadece gururlu ve onurlu ölürsünüz. :( Artık tercih sizin!

Her şeye rağmen, doğru bir kıyaslamayla empati, önyargıyı başlamadan bitiren en güzel panzehirlerden birisidir, ne dersiniz?