Pazar, Ocak 24, 2010

Dunning-Kruger sendromu

Psikolojide Nobel ödülü alan aşağıdaki çalışmayı okuduğumda çok şaşırdım ve sizlerle de paylaşmak istedim. Okuyunca belki sizlerde benim gibi doğruluğuna katılacaksınız, belki de haklı bulmayacaksınız. Bilemiyorum ama her ne şekilde olursa olsun, ilginç bir çalışma olduğu açık.

Psikologlar Justin Kruger ve David Dunning'in tarihe geçmelerine vesile olan teorileri özetle şu şekildeymiş; "cehalet, gerçek bilginin aksine, bireyin kendine olan güvenini artırır."

Metin çözme, araç kullanma, tenis oynama gibi çeşitli alanlarda yapılan araştırmaların sonucunda şu bulgulara ulaşılmıştır:

-Niteliksiz insanlar ne ölçüde niteliksiz olduklarını fark edemezler.
-Niteliksiz insanlar, niteliklerini abartma eğilimindedir.
-Niteliksiz insanlar, gerçekten nitelikli insanların niteliklerini görüp anlamaktan da acizdirler.
-Eğer nitelikleri, belli bir eğitimle artırılırsa, aynı niteliksiz insanlar, niteliksizliklerinin farkına varmaya başlarlar.

Değerlendirme zaafı:
İki uzman daha sonra, bu teorilerini test etme fırsatı da bulmuşlar. Cornell Üniversitesi'nden 45 öğrenciye bir test yapmışlar ve çeşitli sorular sormuşlar. Ardından öğrencilerden "testin sonucunda ne kadar başarılı olacaklarını tahmin etmelerini" istemişler. En başarısızların (yani sadece yüzde 10 ve daha az doğru cevap verenlerin), testin yüzde 60'ına doğru cevap verdiklerine, ayrıca iyi günlerinde olsalarmış, yüzde 70'e ulaşabileceklerine inandıkları ortaya çıkmış.

En iyilerin (yani en az yüzde 90 doğru sonuç alanların) en alçakgönüllü denekler olduğu (soruların yüzde 70'ine doğru cevap verdiklerini düşündükleri) görülmüş. (Not: Dunning ve Kruger bu çalışmalarıyla 2000 yılında Ig Nobel de kazanmışlar.)

Çalışan, kendi kapasitesini değerlendirmekten ve eksikliğini teşhis etmekten acizdir. Ama asıl vahim olan, bu "yetersizlik + haddini bilmeme" kokteylinin, mesleki açıdan, karşı koyulmaz bir itici güç oluşturması. Kariyer açısından bir eksiyken, artıya dönüşmesi.

İşinde çok iyi olduğuna yürekten inanan "yetersiz", kendini ve yaptıklarını övmekten, her işte öne çıkmaktan ve haddi olmayan görevlere talip olmaktan en küçük bir rahatsızlık duymayacaktır. Aksine bunu bir "hak" olarak görecektir.

Bu arada, gerçekten bilgili ve yetenekli insanlar ise çalışma hayatında "fazla alçakgönüllü" davranarak kendilerine haksızlık edecekler, öne çıkmayacaklar, yüksek görevlere kendiliklerinden talip olmayacaklar, kıymetlerinin bilinmesini bekleyecekler (ve bilinmeyince için için kırılacaklar ve kendilerini daha da geriye çekecekler) ve muhtemelen üstleri tarafından "ihtiras eksikliği" ile suçlanacaklardır.

Sonuçta, "kifayetsiz muhterisler" her zaman ve her yerde daha hızlı yükselecekler ve daha yukarılara çıkacaklardır.

Etrafınıza bir bakın bakalım, uzmanlara hak verecek misiniz ?

Gönül hırsızları


Bu aralar sıklıkla, televizyon programlarında, dizilerde, sinema filmlerinde, komşularımızda, arkadaşlarımızda, mesai arkadaşlarımızda, akrabalarımızda yani aklınıza gelebilecek her yerde her durumda çapkınlık hadisesini duyar olduk nedense? Öyle değil mi? Belki bazılarını çok kızdıracam veya bazılarını da çok güldürecem ama yinede ben genel gözlemlerimi ve tespitlerimi yazmadan duramıycam:)

Hatta bir Murat Göğebakan parçasında:

Ben gönül hırsızıyım güzellere dayanamam,
nerde bir güzel görsem hemen koşar giderim.

Zararsız, kedersizim öyle ki haylazım,
biraz çapkın (uçuk), biraz deli bak şimdi nerdeyim.

Benim için fark etmez nerde sabah orda akşam,
güzelleri görünce hiç de durmaz giderim.

Zararsız, kedersizim öyle ki haylazım,
biraz çapkın (uçuk), biraz deli bak şimdi nerdeyim (kiminleyim).

Erkekler için kullanılan bu kaşarlık tanımı veya bazıları için bir yaşam felsefesi olan çapkınlık veya zamparalık ya da başka her ne isim verirseniz verin, bu kavramları incelerken belki bizi hataya sürükleyen ve tarafsız olmamızı engelleyen önemli bir faktör var. O da ne mi? "toplum" tabi ki. Burada "toplum" kelimesini, din, töre, düzen, yasalar gibi kısıtlayıcı tüm olguların bileşkesi olarak kullanıyorum. Toplumun bakış açısından çapkınlık, onu yıkacak, toplumu yok edecek, toplumun içinde huzursuzluk çıkaracak çok büyük bir tehdittir.

Çapkınlık veya çok eşlilik ya da evlilik dışı ilişkiler vasıtası ile toplumun var olmasını sağlayan ekonomik ve kültürel değerleri kolayca yok edebilirsiniz. Zira insanoğlunun tanıdığı, alışık olduğu, geliştirebildiği tek toplum düzeni, miras ve sahip olma düzenine göre kurulmuştur. Komünist toplumlarda bile sahip olmak kavramının üstesinden gelinememiş, sadece sahibiyetler, halktan yüksek bir mekanizmasının kontrolü altında insanlara dağıtılmamış mıdır? Bu düzen içinde ara sıra bazı isyancılar çıkabilir ki biz onlara, 'çapkın' diyoruz. Sürekli ufak çakallıklar peşinde koşan çapkınlar, toplumun geleceğini, bırakacağı mirasın, sermayenin bütünlüğünü, ona dayatılan kuralları ve ezberleri önemsemeyerek sadece dokunmak istediği bedenlerin çekiciliğini hissederek yaşar. Her yeni bedende yeni bir macera bulmanın heyecanı ile mutlu olur. Aşk ve sevgi kavramları, onların gönlünde, toplumun anlayamayacağı kadar karmaşıktır. Aslında çapkınlık olarak nitelendirilebilen, icra edilmesi zor olan ve her baba yiğidin harcı olmayan bu ünvan ya da bu özellik, zaman içerisinde kendini besleyen bir özelliktir.

Çapkınlıkta, ilk kural âşık olmamaktır. İlk kural bozulduğunda ise, diğer kuralların bir önemi kalmaz. İlle de yapılacaksa, partnerinizden daha güzel, daha alımlı veya daha karizmatik biriyle yapılması, daha mantıklıdır. Geçici aşklar peşinde koşan, her çiçekten bal alıyim, kelebek gibi uçayım arı gibi sokayım, her an karizmayı çizdiririm endişesi taşıyıp bunu ustaca gizleyen bu insan hallerinde; Bazıları bütün kadınlarda kendi öznel ve değişmez kadın düşlerinin gerçekleşmesini beklerler. Ötekiler ise nesnel kadın dünyasının sonsuz çeşitliliğini ele geçirme isteğiyle davranırlar. Açıkçası onları kadından kadına sürükleyen şey, kararsızlıklarına bir tür romantik özür sağlar, öyle ki birçok duygusal kadın onların gözü dönmüş çapkınlıklarında dokunaklı bir yan bulur.

Kimisi her gönül macerasına aşk adını verir, şıpsevdi olur. Her macerada büyük aşklar yaşar ama ertesi gün başkasına âşık olur. Toplumun koyduğu aşk kurallarına isyankârlığını, sesini yükseltmeden ve toplumun kurallarına karşı çıkmadan, sadece çok fazla 'aşk' yaşayarak gerçekleştirir. Bunlara da ‘kazanova’ diyebiliriz. Kimisi de çapkınlığı mutluluk almak, kurallarla kısıtlanmadan yaşamak için uygular ve çapkınlık yaparken mutluluk vermeyi de düstur edinir. Onlara da ‘donjuan’ denebilir. Donjuan gibi, gönlüne ve bedenine dokunduğu her insanı, mutlu edip, hayal dünyalarına kaçırmayı hedefler. Çünkü beraber olduğu insanın, bedenine dokunduğu insanın mutluluğu onun da mutluluğunu katlayacaktır ki böyle çapkınları da, bütün eski sevgililerinin gülümseyerek hatırlamasından ve isimlerini anarken içten bir ah çekmelerinden tanıyabiliriz.

Bide toplumda şu var tabi; "Eğer erkek çapkınlık yapmıyorsa, 2 sebebi olabilir ya beceriksizdir, ya da kendine olan güveni yoktur." (Anonim) Özellikle bazı Türk erkekleri, bu sıfata sahip olduğunu zaman zaman veya çeşitli ortamlarda ortaya koymaya çalışır. Ama bu iddia doğrudan dile getirilmez her zaman. Dolaylı olarak verilir "ben çapkınım" mesajı. Bir takım olaylar vb. anlatılır ve insanların o kişinin çapkın olduğu çıkarımını kendi kendilerine yapmaları beklenir. Genel taktik budur bu konuda. Bu arada hanımlar size tavsiyem, özel bir insan arıyorsanız, dolaylı olarak "ben çapkınım" mesajı veren erkeklerden köşe bucak kaçının:)

Ayrıca şunu da hatırlamak lazım ki, biz ne kadar bizlerin kurallarına uymadıkları ve bize yasaklanmış hayatları yaşadıkları için çapkınları yerip onları hor görüyorsak, onları yoz ve terbiyesiz olarak tanımlıyorsak, çapkınlar da sadakat ezberleri okuyup, yaklaşan sevgililer gününde tek taş yüzükler almak için koyun gibi sıralara giren bizleri de o kadar cahil ve harcanmış hayatlar olarak görmektedirler bilesiniz:)

A.KÜÇÜK