Salı, Eylül 19, 2006

Cahil Vatikanlı

Papa 16. Benedikt'in, Peygamberimiz'e ve İslam dinine karşı kasten hakaret dolu sözler edip, barış dini olan İslam dinine sataşması yaklaşımı yeni bir şey değildir. Ondan başka bir konuşma yapması zaten beklenmemeliydi, kendisine yakışan bir üslupta olmuş. Yüzyıllardır süregelen oyunların bir parçasıdır sadece. Dinler arası diyaloğa önem veren insanların bile hayrete düşerek karşıladığı insanlık adına bu çok tehlikeli konuşma, fitne tohumları serpmekten başka bir şey değildir. Papa özür dilese bile neyi değiştirebilecektirki? Yaptığı bu cahilce konuşmasının altında yatan sebepler tüm müslümanlar tarafından biliniyor zaten.
İslam, Kur'an ve Hz. Muhammed düşmanlığı güden, insanlık dışı cinayetler işleyen, yüzyılın en kanlı savaşlarını yapan onun tebası değilmidir? Bu güne kadar İslam aleyhine kurulan tuzaklar gibi yine bu da onların başında patlayacaktır.
Mühim olan tüm müslümanların tahriklere kapılmayıp, bu fırsatı onlara vermemesi, haklılığımızı sonuna kadar sürdürmesi ve tarihsel bütün önyargıları bertaraf etmesidir.

İnşallah bu olay, müslümanlara tek ses olabilmeleri için verilmiş bir fırsattır.

Çarşamba, Eylül 06, 2006

Bir yıl geçti

Bir yıl geçti yaşadığımız bu büyük trajedinin ardından koskoca bir yıl. Nasılda geçti bunca zaman. Daha ne yıllar geçecek belkide, bir bir ardısıra.
Yazamadım bir türlü hislerimi, yazacak hem vakit hemde kağıda dökecek kelimeleri bulamadım. Onlarsız geçen günleri tarif edemedim, edemiyorum da.
Söyleyebileceğim; yeri doldurulamaz boşluklar, tarif edilemez ıstıraplar ve geriye kalan umutsuz, neşesiz bir hayat beklentisi okadar.

Bir gün habersizce yol alıp gözümü kapatıp gidersem,
kalbimi dinlemeyip ayaklarımın götürdüğü yere yol alırsam,
geri dönmezsem ölmüşümdür, kayıp olmuşum sonsuzluğa,
kayıp olmuşumdur hayatta, ben benim yalanımda,
mutluluk umudumla adıyorum kendimi toprağa,
hiç bir şey var olmasın istiyorum!
Nefes alıp gözümü kapatıp açmamak istiyorum,
anlamsız hayata veda etmiyorum, çünkü gitmeyi ben istiyorum!
Zaten söylediğim Ölüm Türküsü, yaşarken toprak altında gibi bedenim
yanmasın artık bu kalbim dursun atmasın artik sonsuzluğa!
Kaybolmuşum dünyada, kayıp olmuşum yol alıyorum ve ben kenara çekiliyorum
zaten ÖLÜM TÜRKÜSÜNÜ söylüyorum!!

Yeni mekanlarda kimseyi kırmadan, üzmeden, kimseye bulaşmadan, karışmadan, sessiz sedasız, mutsuz ve yalnız günlerde yaşamak var sırada. Oysa kısa bir süre öncesine kadar kendime bir mutluluk kapısı araladığımı, herşeyin düzelebileceğini sanmıştım, bir ışık göründü sanmıştım benim için. Ne kadarda mutluydum kendimce. Yanılmışım, kendimi kandırmışım okadar. O ışık bana ait değildiki zaten, hiç olmamıştıki. Eski karamsarlığıma, yalnızlığıma döndüm yine.

Ama herşeye rağmen sabırla yaşamalı, hep ümitvar olup beklemeli ve iyi temennilerde bulunmalı değil mi? Deniyorum, denemeye çalışıyorum. Bakalım ne kadar başarılı olacağım tek başıma.

Cuma, Eylül 01, 2006

Bir Hadis

Ebû Yahyâ Suheyb İbni Sinân radıyallahu anh'den rivâyet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Mü'minin durumu gıbta ve hayranlığa değer. Çünkü her hâli kendisi için bir hayır sebebidir. Böylesi bir özellik sadece mü'minde vardır: Sevinecek olsa, şükreder; bu onun için hayır olur. Başına bir belâ gelecek olsa, sabreder; bu da onun için hayır olur."

Müslim, Zühd 64

Hadisten Öğrendiklerimiz

1. İman, belâ ve musibete uğramaya mâni değildir.

2. Sabretmek suretiyle belâ nimete dönüştürülebilir.

3. Nimete şükür, nimetin arttırılmasına sebep olduğu gibi, belâya sabır da onun hayra dönüşmesine vesile olur.

4 Şükür ve sabır, bütün hayatı hayır üzere geçirme imkânıdır. Bunu da Allah Teâlâ mü'minlere ihsan buyurmuştur.