Pazar, Mayıs 10, 2009

Anneler gününe özel:)))

BELE DE OLA...

Doğurdum, besledim, böyüttüm oni.
Bele mi olurmuş evladın soni.
Garnımda gezdirdim, tipiyi, doni.
Hele diyin anam bele de ola?

Uyhumi unuttum, oni uyuttum.
Babasının kem sözlerini yuttum,
Bilirse her zaman elini duttum.
Hele diyin anam bele de ola?

Yemedim, eçmedim oni doyurdum,
Geleceği için çoh gafa yordum.
Biraz gecıhdımi, yollara sordum.
Hele diyin anam bele de ola?

Böyüdip, ohuttum, ey adam oldi,
Esgere getmeden gariyi buldi.
Dügünde mesarif keseyi sildi,
Hele diyin anam bele de ola?

O esgerde vallah gelin bir guzi,
Gızım gibi duttum, batmirdi sözi,
Mayasi bozuhmuş, gavurum gızi.
Hele diyin anam bele de ola?

Dört sene zeheri zukkum yutturdi,
Herhalda anasi bacısi kurdi.
Daha birlik durmam diye dutturdi.
Hele diyin anam bele de ola?

Gızımi bacımi daha isdemir,
Yemegi yapiram, oni da yemir.
Oğlum lal olmuşda, heç bişe demir,
Hele diyin anam belede ola?

Evlat değil sanki garip kesildi,
Defterden anayi, baciyi sildi.
Sedece el gızini yahıni bildi.
Hele diyin anam bele de ola?

El gızi gelipde, goyna girende,
Evlat ana arasında bir perde.
Esgi evler, esgi gelinler nerde.
Hele diyin anam bele de ola?

Hısımda gomşuda ayni olaylar,
Vallah utaniram, bene gelir ar.
Bilirem yerim yoh yerim toprahlar.
Hele diyin anam bele de ola?

Zinnur Tiryaki

Çarşamba, Mayıs 06, 2009

Büyük Buluşmamız hakkında

Çok kıymetli fakülte arkadaşlarıma,

2009 yılı Temmuzunda Trabzon'da gerçekleştirmeyi planladığımız 20.mezuniyet yılımıza tekabül eden buluşma organizasyonumuza gösterdikleri yakın ilgiden dolayı öncelikle tüm arkadaşlarıma teşekkürler ediyorum. KTÜ-Kimya Bölümü mezunu arkadaşlarımızı biraraya getirmek ve hasret gidermek maksadıyla düzenlediğimiz bu buluşma organizasyonuna katılmak isteyen pek çok arkadaştan tebrikler ve güzel paylaşımlar aldım. Ne mutlu banaki, gerçekten arkadaşlarımızın böyle bir buluşmayı hasretle gözlediklerine ve bu toplantıya fazlasıyla memnun olup, heyecanladıklarına da şahit oldum. Zaten amacım, bu sayede daha çok arkadaşımıza ulaşabilmekti. Umuyorumki ilerleyen zamanda organizasyonumuza daha çok katılımlar olacaktır.
Herkese sevgi ve muhabbetlerimle...

A.KÜÇÜK

Pazartesi, Mayıs 04, 2009

40'lı yaşlar...

"Birkaç yıldır hayatımı ve kendimi yaşadığımı hissediyorum..." dediğimde bu konularla ilgilenen kuantumcu dostum bilgece gülümsedi: "Sen" dedi, 40'ların başında, kendini keşfeden yüzde 10 insandan biri olmalısın... 42 yaş civarında hemen her insanın arabasının lastiği patlar...
Önünde iki yol vardır...
Ya o güne kadar bildiklerini yeniden gözden geçirecek ve kendi öz gerçeğini bulacaksın...
Ya da, eski bildiklerinde ısrar ederek yaşamaya devam edeceksın...
Eski alışkanlıklarıyla devam ederse, o saatten sonra ömrü hep iç ve dış çatışmalarla beslenir...
Mutsuzluk hâkim olur...
Çatışa çatışa ölür...
Oysa bu lastik patlamasında kendi öz gerçeğini bulup, kendine göre yaşamayı denerse, müthiş mutlu, özgür ve kendinin farkında olarak yaşar...
Bunu insanların yüzde 90'ı maalesef gerçekleştiremez.
Gerçekleştiremeyenler yüzde 90'ı buluyor mu bilmiyorum, ama gerçekleştirenler özgürlüğü ve mutluluğu buluyor onu biliyorum...
Artık bir korkunç klişenin duvarlarını yıkmanın zamanı da çoktan geldi farkındayım...
Bugüne kadar, bunu söylemekten çekindim...
40'lı yaşları yaşadığımdan, sübjektiflikle suçlanmaktan korkuyordum...
"Kendi reklamını mı yapıyor?" sorusunun sorulmasından kaçıyordum...
Artık daha fazla içimde tutamayacağım...
Hayatı, ilişkileri, aşkı, sevgiyi, dostluğu, insanlığı yazarken, psikolojinin en derinliklerine kulaç atarken, yaşamakta olduğum en önemli gerçeği artık saklamayacağım...
Nasıl olsa 20'li yaşları yaşayan da benim...
30'lu yaşları yaşamış olan da benim...
Şu anda 40'ları yaşamakta olan da benim...
Niye yalan söyleyeyim?
Genetik şartlanmalardan en fazla kurtulduğum, en özgür ve en kendim hissettiğim günleri şu anda yaşıyorum...
Ben 20 yaşında, yaşlı ve önyargılıydım...
Şimdi genç ve kendimin farkındayım...
20'li yaşlarda bu kadar özgür olmadım...
Kendimle ilgili bu kadar çok şey bilmedim...
Bildiğimi zannediyordum...
Bilmiyordum...
Kendimle ilgili bu kadar çok şey bilmediğim için, bu kadar özgür değildim...
Kendimin bu derece hâkimi değildim...
Şartlanmalarım, önyargılarım, korkularım, komplekslerim vardı...
Onlar beni ayaklarımdan prangalıyordu...
Prangalı halimle hayat performansım düşüyordu...
30'lu yaşlar 20'den daha kolay, 40'dan ise daha zordu...
40'lar bugüne kadarki hayatımın en kolayı, en rahatı, en özgürü...
Daha açık söyleyeyim en genci...
Ben 17 yaşındayken yaşlıydım...
Önyargılarım, korkularım, genetik olarak yüklediğim hırslarım, komplekslerim vardı...
Bunlardan kurtuldukça, kendimi buldukça hayatta hafifledim...
Özgürleştikçe, performansımı yükselttim, kendimi hissettim, sınırlarımı genişlettim...
Kendimi bir harita yerine koyduğumda;
20'li yaşları "Düşman işgali altındaki Anadolu'ya benzetirim...
Ankara ve civarına sıkışmış, birkaç ilden ibaret bir Anadolu toprağını kişisel haritam olarak görürdüm..."
40'lı yaşlardaki "ben" ise, sınırlar açısından, Osmanlı İmparatorluğu'nun Yükselme Dönemi'ne karşılık gelir...
Sınırlar gittikçe, genişler...
Arap yarımadasından Avrupa'ya kadar yayılmış bir İmparatorluk göz önüne gelir...
İtiraf etmeliyim...
20 yaşındayken ben genç değildim...
Yaşama enerjik baksam da genç bakmıyordum...
Özgürleştirici bir güce değil, kontrolsüz bir güce sahiptim...
Yaşamamın en bedensel işlevi sporu bile 20'li yaşlarımdan daha fazla yapıyorum...
Çünkü 20'lerdeki psikolojik cenderem artık yok...
40'ların başı, kuantumcu dostumun dediği gibi insan denilen arabanın lastiğinin patladığı yıllardır...
İnsanlar, bu yıllarda kendilerini keşfederlerse mutluluğa, özgürlüğe ve gerçek gençliğe yelken açarlar...
Çıtırlık yılları, genetik yüklenmeler ve zorunluluklarla dolu psikolojik cendere yıllardır...
Kurtarabilenler gençleşir...
Biliyorum...
Ben yaşlandıkça gençleşiyorum...
20'lerde yaşlıydım...
Çok yaşlı...
40'larda gencim...
20 yaşında "çıtır" değildim biliyorum...
Ama şimdi "taze"yim...
Onun farkındayım...


(Alıntıdır)