Cumartesi, Aralık 30, 2006

Bayram gelmiş neyime, kan damlar yüreğime

Bayram sevinçtir herkes için ama uzaklardaysanız, bayram havası yoktur oralarda, çünkü bilmezler sizin bayramları el öpüp, harçlık aldığınız çocukluk günlerini.
Bayramlıklarla çekilmiş resimler geçer gözünüzün önünden, işte bu günler hatırlatır size onları bir bir.
Gelen konuklarla edilen sohbetleri ararsınız, gülümseyen yüzleri, güzel arkadaşları özlersiniz.
Bayram atmosferini yasamadığınıza hayıflanırsınız.
Bayram sevinç değildir artık. Bayram hüzündür, hasretliktir.
Hepinizin bayramı mübarek olsun. Sevgiyle kalın ve yüzünüzden bayramlık gülümsemeniz hiç eksik olmasın!

Yeni yıl ve yılbaşı

Yeni yıl en az bir önceki yıllar kadar eskiyecek olan, yeni umutlar vaad eden, yeni hedefler belirlenen, kimi zaman eski hedeflere ulaşmanın mutluluğunu tattıran, kimi zaman da hadi yeniden bir umutla dedirten bir baslangıçtır.
Yılbaşı ise, her sene insanların gözünde büyüttüğü, anlamsızca aman Allahım bugün yılbaşı kesin bişeyler yapmalıyım psikolojisine kapıldıkları enterasan bi gündür işte. Hiç bir reel anlamı yoktur aslında. Sevdiklerimizi hatırlatan, aratan, illa da bir dilek tutturtan, bir gün bile olsa bütün dertleri unutturan bir gündür.
Herşeye rağmen yeni yıl yeni olduğu için, umut dolu olduğu, bilinmez olduğu için güzeldir.
Her neyse; sizlere çok güzel, mutlu ve sağlıklı bir yeni yıl diliyorum. Herşey gönlünüzce olsun efendim.

Perşembe, Aralık 28, 2006

Bisim ufaklığın doğum günüsü bugün!!!

Canım Kardeşim;

Yeni seneyle birlikte gelen yeni yaşında sana uzun, hayırlı ve mutlu bir yıl da diliyorum. Herşey gönlünce olur bu yıl İnşallah. P'cim seni çok ama pek çok seviyorum, iyiki varsın dünyamda.

Çarşamba, Aralık 20, 2006

Faideli bir link

Science Direct 31 Aralık 2006 tarihine kadar Full-text makale indirimini serbest bırakmış, kolayca istediğiniz literatüre ulaşabilirsiniz, acele edin! Paylaşmak istedim.

To celebrate New Scientist's 50th Anniversary, we offered free access to New Scientist and are now writing to inform you that this trial finishes on December 31, 2006.

İlgilenen arkadaşlara duyurulur. Kolay gelsin.

Pazartesi, Aralık 04, 2006

Bak çok sinirlendim şimdi


Bana bak! Beni bırakıp nereye gidiyosun bakiim. Öyle yağma yok gidemezsin efendim.

Cuma, Aralık 01, 2006

Yorumsuz...


SEN YOKSUN


sen yoksun
deniz yok
yıldızlar arkadaşım
ya bu gece harika bir şeyler olsun
yahut bir bomba gibi
infilak edecek başım

ağzımda eski mısralar uzanıp kalmışım
istanbul minareler odamda gibi
gökyüzü temiz ve parlak
işte kolkola girmiş en mesut günlerimiz
muhalif bir rüzgar karşı sahilden

fosforlu ışıklarıyla gökyüzü bir deniz
havada kanat sesleri
ve çılgın kokular

deniz yok
yıldızlar uzaklaşıyor
ben yine yalnız kalıyorum
istanbul minareler kaybolmuş
sen yoksun

Atilla İlhan

Anlamlı Ziyaret

Bugün trafikte binlerce insanın perişan olmasına sebep olacak olan gergin olaydan bahsetmek istiyorum biraz. Şimdiden herkeslere sabır diliyorum, iyi ki İstanbul’da yaşamıyorum. Büyük ihtimal ziyaret bittiğinde bu gerginlik unutulacak ve papa İstanbul’a hayran kaldı felan gibi haberler duyacağız.

Papa 16.Benedict’in İslam’a yönelik dünya genelinde yankı bulan sözlerinin ardından Müslüman bir ülkeye yapacağı ilk ziyaretin amacı güya efendim dinler arası diyaloga bir şans sunmakmış. Sunmasın efendim, şu ana kadar hangi din faydasını görmüş ki bu türden ziyaretlerin. Bosna’da neredeydiniz, dünya savaşlarında neredeydiniz ki buraya da gelince anlamlı bir iş yapacaksınız.

Papanın nerde, ne zaman, ne yapacağı ve de ne söyleyeceği belli olmadığı için tek parça gelip, tek parça dönmesini dilediğimiz ziyaretinde, bu ülkede papa suikastından sabıkalı ve de tecrübeli yeni bir Ağca bulmanın sıkıntısını çekmeyiz herhalde. Ne kadar önlem alınırsa alınsın, eğer papanın kendisi çok öldürülmek istiyorsa, bunun bir yolu kolayca bulunur yani. Hoş böyle bir şeyin altından nasıl kalkarız onu da bilemiyorum ama. Bize hiçbir yararı olmayıp ta yalnızca zararı dokunabilecek bu ziyarette, Diyanet İşleri Başkanı’nın basın toplantısında papaya giydirdiğini, papanın da dersini almış gibi göründüğünü, papanın Almanya’daki sözlerinin rövanşını aldığını ve üstelikte Başkan’ın işlemeli kıyafetiyle de papayı oldukça ezdiğini fark etmedik değil yani.

Birde ayrıca merak ettiğim bir konu varki, kamusal alandaki dini simgelerin kabul edilmediği ülkemizde, acaba papanın kendisi baştan aşağı bir dini simge değil miydi?

Çarşamba, Kasım 22, 2006

Bizim oralardan...



Bu diziyi Fıroş ve ben çok seviyos, işte size aynı zamanda dizi müziği de olan harika bi karadeniz türküsü...


ha bu akan dereler
denizlera dolacak
söylesena güzelum
sonumuz ne olacak

ah duman kara duman
sardi dört yanımızi
ander kalsun sevdaluk oy
alacak canımızi
ha bu ander sevdaluk oy
alacak canımızi

dere akar taş ile
gözüm doldi yaş ile
nerelere gideyim
ha bu garip baş ile
gurbete mi gideyim
bu sevdali baş ile

oy gidi karadeniz
sardi dört yanımızi
ander kalsun sevdaluk oy
alacak canımızi
ha bu ander sevdaluk oy
alacak canımızi

Perşembe, Kasım 16, 2006

Sizleri çooook ösledim...


Aslım ve çiçom, yüzünüz hep böyle gülsün İnşallah!

Ne güzeller di mi?

O kadar güzellerki... Bir de kokularını duysanız.

Allah'ım ne güzellikler yaratmış bizler için, iyiki de yaratmış.
Çok şükür... sağlık için, aile için, dostluk için ve tabiki sevgi için.

Şükredecek çok şey var
hem de çok, bütün acılara, kederlere ve aslında bütün herşeye rağmen!

Çarşamba, Kasım 01, 2006

Kardeşleri olmalı insanın

Kardeşleri olmalı insanın..

Aynen gemilerin limanları gibi..

Zaman zaman uğradığın... Yükünü boşalttığın...

Dalgalar dininceye dek koynunda beklediğin...

Sonra açık denizlere uğurlamalı seni...

Geri döneceğin günü beklemek umuduyla...

Bazen rüzgara o açmalı yelkenini...

Yanağına konan bir öpücüğün coşkusuyla,

Halatları çözmeli...

Seni çok ama çok özlemeli...

Kardeşleri olmalı insanın...

Ermiş, bilge, hayatı ezbere okuyabilen...

Düşünmediklerini düşündürebilen...

Seni bir cambaz ipinde, güvende tutabilen...

Gerektiğinde senin için ateşi tutabilen...

Yoluna ışık tutan...

Şekillendirmeyi öğretmeli sana,

Hayatın çömleğini...

Sana vermeli, soğuk bir kış günü...

Üzerindeki tek gömleğini...

Cuma, Ekim 20, 2006

İyi baryamlar...


Herkeslere sağlık ve mutluluk dolu, hayırlı bir bayram diliyorum.

Çarşamba, Ekim 18, 2006

Sevgili Duası

İşte benden size bir kıyak...
Çok sevgili bir arkadaşım bu gün bana hayatımda duyduğum en güzel dualardan birini gönderdi ve ben de tabiki sizlerle paylaşmak istedim. Teşekkürler Hülyacım, beni unutmadığın için. Kadir gecesine yaklaştığımız bu gün size hediyem olsun...Hadi hep birlikte dua edelim.
Dualarınızda beni de unutmayın sakın ha...

Sevgili Duası

Rabbim,
Bir insanı koy kalbime, ama o insan Senin de sevdiğin bir insan olsun. Ve beni öyle bir insana sevdir ki, o insanın kalbinde Sen olasın ki, ben o insanın kalbinde seni bulayım. Beni öyle bir insanla buluştur ki benden önce onunla buluşmuş olan Sen olasın. Onunla el ele tutuştuğumda ikimizin elinin üstünde Senin elin olsun. Bana öyle gözler göster ki ben o gözlerden sana bakayım. Bana öyle bir sevgili ver ki bakışı cennete açılan iki pencere olsun. Onunla öyle bir yolda yürüyelim ki kılavuzumuz Sen olasın ey Rabbim. Öyle bir sevgili ver ki bana ona sarıldığımda kainat bize bakıp bir birine sarılsın. Bize öyle bir sevgili ver ki Rabbim, Sevgimizden Muhammed sevinsin.

İçimi bayan sınav

Heyoo...
Çok şükür şu ÜDS denilen insanları perişan eden saçma salak sınavı ikinci denememde geçtim. Bu gün öğrendim ve mutlu oldum tabiki. Doçentliğe bir adım daha yaklaştım galiba. Hayırlısı olsun...

Pazartesi, Ekim 09, 2006

Kardeşe Mektup

Canım kardeşim,
dün senin doğum günündü. Nasıl geçti koskoca bir yıl daha. ÜDS sınavı telaşından aklımdan çıkmış. Allah'tan akşam hatırladım. Yaşlanıyoruz diye mutsuz olurduk her doğum gününde değil mi? Halbuki onun yerine birlikte olduğumuz günler için daha fazla şükredip, daha fazla mutlu olsaydık ya. İşte bilememişiz kıymetini.

Geçirdiğimiz onca vakit varken hep az gelirdi bana. O kadar alışmışımki seninle yanyana yürümeye, yalnız yürümek çok zor geliyor inan hayat yolunda. Hayatın zor ve yükünün de bir okadar ağır olduğunu bilirdim de, bu kadar zor olabileceğini tahmin bile edemezdim. Sevdiklerini kaybeden her insan gibi. Ne kadar isterdim sana en çok isteğin şeyi her doğum gününde olduğu gibi almayı.

Rüyalarımdasın hep, onlarla avunuyorum. İyi ki onlar var, sana olan özlemimi gideren. Ne mektup, ne bir telefon, ne de bir ses. Nasıl özledim o gülen şirin yüzünü, o tatlı tebessümünü, sözlerini...

Nerdesin sıkıntılarımı dağıtan, beni avutan, bilemediğimi sorduğum, sırlarımı paylaştığım, dert ortağım, varlığıyla hep gurur duyduğum, canım kardeşim...

Bekle beni eninde sonunda kavuşacağım sana hayırlısıyla. Rahat uyu, Rabbim cennetine nasip etsin seni.


Salı, Eylül 19, 2006

Cahil Vatikanlı

Papa 16. Benedikt'in, Peygamberimiz'e ve İslam dinine karşı kasten hakaret dolu sözler edip, barış dini olan İslam dinine sataşması yaklaşımı yeni bir şey değildir. Ondan başka bir konuşma yapması zaten beklenmemeliydi, kendisine yakışan bir üslupta olmuş. Yüzyıllardır süregelen oyunların bir parçasıdır sadece. Dinler arası diyaloğa önem veren insanların bile hayrete düşerek karşıladığı insanlık adına bu çok tehlikeli konuşma, fitne tohumları serpmekten başka bir şey değildir. Papa özür dilese bile neyi değiştirebilecektirki? Yaptığı bu cahilce konuşmasının altında yatan sebepler tüm müslümanlar tarafından biliniyor zaten.
İslam, Kur'an ve Hz. Muhammed düşmanlığı güden, insanlık dışı cinayetler işleyen, yüzyılın en kanlı savaşlarını yapan onun tebası değilmidir? Bu güne kadar İslam aleyhine kurulan tuzaklar gibi yine bu da onların başında patlayacaktır.
Mühim olan tüm müslümanların tahriklere kapılmayıp, bu fırsatı onlara vermemesi, haklılığımızı sonuna kadar sürdürmesi ve tarihsel bütün önyargıları bertaraf etmesidir.

İnşallah bu olay, müslümanlara tek ses olabilmeleri için verilmiş bir fırsattır.

Çarşamba, Eylül 06, 2006

Bir yıl geçti

Bir yıl geçti yaşadığımız bu büyük trajedinin ardından koskoca bir yıl. Nasılda geçti bunca zaman. Daha ne yıllar geçecek belkide, bir bir ardısıra.
Yazamadım bir türlü hislerimi, yazacak hem vakit hemde kağıda dökecek kelimeleri bulamadım. Onlarsız geçen günleri tarif edemedim, edemiyorum da.
Söyleyebileceğim; yeri doldurulamaz boşluklar, tarif edilemez ıstıraplar ve geriye kalan umutsuz, neşesiz bir hayat beklentisi okadar.

Bir gün habersizce yol alıp gözümü kapatıp gidersem,
kalbimi dinlemeyip ayaklarımın götürdüğü yere yol alırsam,
geri dönmezsem ölmüşümdür, kayıp olmuşum sonsuzluğa,
kayıp olmuşumdur hayatta, ben benim yalanımda,
mutluluk umudumla adıyorum kendimi toprağa,
hiç bir şey var olmasın istiyorum!
Nefes alıp gözümü kapatıp açmamak istiyorum,
anlamsız hayata veda etmiyorum, çünkü gitmeyi ben istiyorum!
Zaten söylediğim Ölüm Türküsü, yaşarken toprak altında gibi bedenim
yanmasın artık bu kalbim dursun atmasın artik sonsuzluğa!
Kaybolmuşum dünyada, kayıp olmuşum yol alıyorum ve ben kenara çekiliyorum
zaten ÖLÜM TÜRKÜSÜNÜ söylüyorum!!

Yeni mekanlarda kimseyi kırmadan, üzmeden, kimseye bulaşmadan, karışmadan, sessiz sedasız, mutsuz ve yalnız günlerde yaşamak var sırada. Oysa kısa bir süre öncesine kadar kendime bir mutluluk kapısı araladığımı, herşeyin düzelebileceğini sanmıştım, bir ışık göründü sanmıştım benim için. Ne kadarda mutluydum kendimce. Yanılmışım, kendimi kandırmışım okadar. O ışık bana ait değildiki zaten, hiç olmamıştıki. Eski karamsarlığıma, yalnızlığıma döndüm yine.

Ama herşeye rağmen sabırla yaşamalı, hep ümitvar olup beklemeli ve iyi temennilerde bulunmalı değil mi? Deniyorum, denemeye çalışıyorum. Bakalım ne kadar başarılı olacağım tek başıma.

Cuma, Eylül 01, 2006

Bir Hadis

Ebû Yahyâ Suheyb İbni Sinân radıyallahu anh'den rivâyet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Mü'minin durumu gıbta ve hayranlığa değer. Çünkü her hâli kendisi için bir hayır sebebidir. Böylesi bir özellik sadece mü'minde vardır: Sevinecek olsa, şükreder; bu onun için hayır olur. Başına bir belâ gelecek olsa, sabreder; bu da onun için hayır olur."

Müslim, Zühd 64

Hadisten Öğrendiklerimiz

1. İman, belâ ve musibete uğramaya mâni değildir.

2. Sabretmek suretiyle belâ nimete dönüştürülebilir.

3. Nimete şükür, nimetin arttırılmasına sebep olduğu gibi, belâya sabır da onun hayra dönüşmesine vesile olur.

4 Şükür ve sabır, bütün hayatı hayır üzere geçirme imkânıdır. Bunu da Allah Teâlâ mü'minlere ihsan buyurmuştur.

Çarşamba, Ağustos 02, 2006

Günün Duası

Allah'ım; Ölümü ve hayatı sen yarattın; hangimizin daha güzel iş yapacağını denemek için(el-Mülk:2).

Bizler için bir fırsat kıldın bu fani hayatı; ebedi hayatın güzelliklerini kazanmamız için. Ama bir çoğumuz, ahireti verip dünya hayatını satın alma gafletine düştük...(el-Bakara,86). Halbuki, gerçekte; "Dünya hayatı, sadece bir oyun ve eğlenceden başka bir şey değildir. Müttakiler için elbette ahiret yurdu daha hayırlıdır"(el-En'âm, 32).

Allah'ım; ahiret yurdunu kazanmamız için; "Andolsun; sizi korku, açlık, mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltme gibi şeylerle deneriz. Sabredenleri müjdele!"(el-Bakara,155) buyuruyorsun. Bize sabır ve metanet gücü ver. Musibetler karşısında; "Biz, Allah içiniz ve biz O'na döneceğiz"(el-Bakara,156) diyebilme şuuru ve teslimiyeti nasib eyle!..

Âlemlere Rahmet olarak gönderdiğin Sevgili Peygamberimiz de ; "Allah, bir kimseye hayır murad ederse onu musibete uğratır"; "Allah, bir kulunu sevince (onu imtihan için) ona musibet verir. Musibet verince de, ona sabretme gücü verir"(R. Salihin,39) buyuruyor.

Allah'ım; başımıza gelen musibetleri, hakkımızda hayır ve rahmete vesile eyle!..

Cuma, Temmuz 28, 2006

Kanatlanıp uçsam şöyle...

Herkes özgür olmak ister tabiki. Özellikle de yapılacak bir sürü iş varken ve hem de aylardan yaz ise:


Özgürlük


Üfleseler de uçsam bir nefeste
yüzler aynı, sözler aynı, ben hep aynı
sıkıştım kaldım bu paslı kafeste,
farklı yağmurlarda ıslanmak
farklı tatlar almak
farklı yüzler görmek istiyorum,
işime gelince havalanmak
işime gelince okyanusa dalmak
işime gelince ağlamak, gülmek istiyorum...

Yusufcan Köksal

Cuma, Temmuz 21, 2006

Sonunda ben de EVlendim!

Nasıl oldu, bu kız da nihayet şeytanın bacağını kırdı demeyin canım oldu bile . EVlenmek nasıl bişeymiş sonunda gördük bizde. Ama çok zor bilesiniz, dedikleri kadar varmış yani. Zor ve bi o kadar da meşakkatli yani. Hele her işle bizzat kendiniz uğraşıyosanız, daha da zor. Anlıyacağınız pek tavsiye etmem yani, sıkıntıya girmeyin boşu boşuna. Ben bi daha da EVlenmem bilesiniz.
Önce herşeyi hazır yapılmış bir ev bulun, ev sahibinize de kiranızı zamanında ödeyin, ustalarla da didişmeyin ve de en önemlisi sinirlerinizi de bozmayın.
Ama şu da var tabi, her şey bitipte, içinde oturmayı başarabilirsek, home sweet home da olabilir yani?
Her şey bi yana da, nedense hiçbirimizde yeni bir ev sahibi olmanın verdiği çoşkuyu ve heyecanı göremiyorum. Sadece yapılması gerekli olan işler olarak kabul ediyoruz ve yapıyoruz o kadar!
Zannediyorum hepimizin içinden geçen ortak fikir şu: Neye yararki içinde şen kahkahalar duyulan bir ev olmadıktan sonra...

Çarşamba, Temmuz 19, 2006

Bi de siz bakın, ne dersiniz?

Bu gün canım çok sıkkındı, her zamanki gibi dediğinizi duyar gibi oldum nedense... Şu odamdan bi çıkayım, yeni kampüsümü bi gezeyim dedim. İyi geldi hakikaten, oturdum yüksekçe bi yerlerde, ruhum dinlendi sanki, doyasıya tadını çıkardım bu günün. Hiç fena değilmiş göl manzarası harika Valla. Bi de siz bakın, ne dersiniz?





Yeni odamdan göl gözükmüyor tabiki. Oda dağ manzarasına bakıyor. Bi de ona bakın bakalım.



Hadi Aysel yeter bu kadar, kalk işinin başına dön!

Salı, Temmuz 11, 2006

Paylaşmak

Tekrar geri döndüm evime, kürkçü dükkânıma yani. Bu gidip gelmeler bu sene çoğalacağa benziyor, neyse hayırlısı olsun. Benim için oldukça faydalı ve bi o kadar da eğlenceli geçen bir kongre sonrası... Beni bekleyen bir sürü iş olduğunu hatırlamanın verdiği şoku bu gün üzerimden attım sayılır. Bir süredir unutmuştum sorumluluklarımı, onlar olmadan yaşayamıyom ki artık. Üstümde ağırlıklar olmalı yani, onları bırakamam.

Son zamanlarda zaman zaman hissettiklerimi, artık son günlerde daha bi yoğun hissetmeye başladım. Bu hislerimi paylaştığım biricik eski dostum Zeynebi de biraz üzdüm ama anlatacak birileri olmalı, paylaşmalıyım, yoksa... Tüm hayatım paylaşarak geçmedi mi? Hep yakınımda beni benden çok tanıyan birileri vardı paylaşmak için, ama şimdi yok. Yokluklar içinde yapayalnızım bazen, boğuluyorum, boşluktayım ve sonumun geldiğini zannediyorum. Bazen de beni birilerinin düşündüğünü bilmek kısa süreli de olsa iyi geliyor, terapi gibi yani. Ama biliyorum ki bu kimseler hiçbir zaman onlar olmayacak ve onların yerini dolduramayacaklar. Çünkü hepsinin ait oldukları yerler, kişiler var, bana ait değillerki…Neye yarar?

Bilemiyorum ki sonum ne olacak, onu Allah bilir tabi. Nasıl yaşamışım 11 ay bu yoğun duygularla, özlüyorum onları hem de çok. Belki de üzüldüğüm kendimdir, kendi halim, ne olacağım ben sorusu, onlar değildir. Çünkü onların çok mutlu olduğunu biliyorum, en azından öyle düşünmek istiyorum.

Evet yakında memlekete, tekrar eski mekanlara, anılara dönülecek, hepsi toparlanacak ve yeni yerlerine, evlerine getirilecek…Bizi bekleyen neler var acaba buralarda? Bazen düşünüyorum… Niye geldik buralara ne işimiz var, buraya ait değiliz gibi. Peki biz insanoğlu nereye ait’iz ki? Yeryüzünde hiçbir yer bize ait mi ki..sahip olacağımız sadece bir avuç toprak değil mi?


YALNIZLIK ŞİİRİ

Bilmezler yalniz yasamayanlar,

Nasil korku verir sessizlik insana;

Insan nasil konusur kendisiyle;

Nasil kosar aynalara,

Bir cana hasret,

Bilmezler.

Orhan Veli 1948

Salı, Temmuz 04, 2006

Nerde o eski günler!

Öyle çok fazla da sevmem doğum günü kutlamalarını, özellikle 30'u devirdikten sonra insanın yaşını hatırlatılması hoş değil ama sadece sevdiklerimin hatırlamasını da beklerim yani. Onlarsız ne günüm varki.
Cenab-ı Allah'a şikayetlenmek olmasın ama hayatımın en mutsuz doğum günlerinden biri bugün. Biliyorum şükredecek çok şeyim var ama onlarsız yaklaşık 11 ay geçti, nasıl geçti birde bana sorun.
Yokluğunuzun bir kez daha altı çizildi bugün canlarım, beni kızdıran yok, bana sarılan yok, şakalaşan yok, sürpriz yapan yok! Nerde o güzel, mutlu günler, şen kahkahalar, muhabbetler nerde...
Bir taraftan çalışmam gerek yarın katılmam gereken bir kongre var, bir taraftan da günün anlam ve önemine binayen buruk hislerim...
Ama güzel olan bazı şeylerde vardı tabi, bir yaş daha yaşlanmamın ve bunun sürekli altının çizilmesinin yanısıra, biricik Cenk ve Elif'in bana yaptıkları sürpriz beni çok mutlu etti. Teşekkürler, beni düşündüğünüz ve benimle olduğunuz için, buradaki yeni ve değerli dostlarımız. Ben de sizi seviyorum.
Evet bazıları ben pek takmam yaş mevzusunu dese de inanmayın külliyen yalandır. Bi arkadaşımdan 'izninle bunu yazacam dediğim' ve onun da benden niçin izin alıyosun git Can abiden izin al dediği şiirde; bakın Can Dündar abimiz benim bu güne ait hislerimin bazılarını nasıl da özetlemiş, buyrun sizde okuyun. Bakiyim hem fikir olacakmısınız.

Herkese mutlu ve hayırlı yaşlar diliyorum.

BENİM YAŞLARIM

İnsan 5 yaşına gelmeden anlıyor; açlığın öldürdüğünü,

soğuğun dondurduğunu, ateşin yaktığını...

Sevgisizliğin insanın canını acıttığını...

Duyguları, nesneleri, kişileri, çevresini tanıyor.

Her şey ona çok büyük görünüyor:

Ev, masa, anne, baba...

10'una gelmeden oyunla, sayılarla, harflerle tanışıyor. Azgın bir iştahla

öğreniyor. Kız ya da erkek olduğunu fark ediyor. Dünyanın evde, okulda

kendisine anlatılandan da büyük olduğunun ayırdına varıyor.

***

15'inde, tam da en çok kendini sevdireceği çağda, sivilcelenen yüzünden,

değişen bedeninden utanırken aşkı keşfediyor.

Dış dünya kadar iç dünyanın da büyük salonları ve kendisinin bile

bilmediği odaları olduğunu, açıldıkça o odalardan devasa bahçelere

çıkıldığını hissediyor, büyüleniyor. Şarkıların içinde sevdalar

gezdirdiğini, şiirin her türden hasreti dindirdiğini anlıyor. Aşk acısını

öğreniyor. Yine de seviyor; ille seviyor, inadına seviyor.

20'sinde putlarını yıkıyor, başkaldırıyor, kanatlanıyor.

Her şey ona küçük görünüyor:

Ev, masa, anne, baba...

"Dünya küçükmüş; büyük olan benim" efelenmeleri başlıyor.

Lakin dünya bunu bilmiyor.

O yüzden 20'ler çoğu zaman hayal kırıklıklarıyla geliyor.

***

25'inde ayaklar biraz yere değiyor.

Okul bitiyor, iş telaşı başlıyor.

Sınıfta öğrenilenlerin akı, sokaktaki gerçeklerin karasına çarpıp

grileşiyor.

Yolu hızlı gelenler çabuk yorularak, sevdiğini bulanlarsa kalbinden

vurularak evleniyor genelde...

5 yıl önce uzak bir ülke olan "istikbal", daha yakına geliyor.

"Bir denizde yangın çıkarma" hayali erteleniyor.

"Dünya zor"laşıyor.

***

30'unda muhasebeye başlıyor insan:

"Dünya hâlâ beni tanımadı, üstelik galiba ben de dünyayı tam tanımıyorum"

dönemi...

Mevcut bilgilerin sorgu yeri...

Kuşkunun beyliği...

Tehlikeli yaşlar: "Bunun nesine hayran oldum ki ben" pişmanlıkları,

"Hakkımı yediler" sızlanmaları, sırta saplanan hançerler, çelmeler, dost

kazıkları, ağır ağır olgunlaştırıyor insanı...

***

35, yolun yarısı...

Hiç okul asmadan, evden kaçmadan, bir terasta sevdiğiyle öpüşüp bir

çadırda uyanmadan 20'sine gelenler için gecikmiş telafi çağları...

Daha önce hiç yüz verilmemiş ana-babaların sözüne yeniden kulak kabartılan

yaşlar... Olgunluğun karasuları...

40'ında eski kotlar dar gelmeye, saçlara ak düşmeye, aile büyükleri

yaşlanıp ölmeye başladığında bocalıyor insan...

Panik, kadınları kuaföre sürüklüyor, erkekleri araba galerilerine; ve

ikisini birden yeni sevda hayallerine...

Yiten gençliğe, boyalı saçlarla, içe çekilen karınlarla, kırmızı

arabalarla çare aranıyor.

***

45'inde "istikbal" denilen o uzak ülkenin toprağına ayak basıyor insan...

Hem ölüm yarınmış gibi, hem hiç ölmeyecekmiş gibi yaşamasını öğreniyor.

Eski dostlar, hatıralar kıymete biniyor.

Didişmenin yerini sükûnet, böbürlenmenin yerini nedamet, kinin yerini

merhamet alıyor. "Keşke"ler "iyi ki"lerle, hırslar hazlarla yer

değiştiriyor.

Bu dünyayı silkelemekten, daha iyi bir dünya için kavga vermekten

vazgeçmeseniz de, öbür dünya umuduna da kulak kabartıyorsunuz, ara

sıra...

***

Genellenemez tabii; bunlar benim yaşlarım.

Sonrasını bilmiyorum henüz; öğrendikçe yazarım.

Can Dündar & Milliyet,
17.06.2006


Pazartesi, Haziran 26, 2006

Bensiz buralar nasıldı acaba?



Evet, geri döndüm işime ve evime...yani gerçek dünyaya. Bu kısacık tatil kaçamağım çabuk bitti, her güzel şey gibi tabiki. Of ya bunca güzel mekandan sonra bir sürü işte çekilmezki...Ama ne yapalım ekmek parası katlanacaz işte.

Gezdik, gördük, farklı kültürler tanıdık, farklı mekanlar, farklı insanlar, farklı yaşantılar ve alışkanlıklar. İyi oluyo bazen uzaklaşmak, nisbeten daha iyi hissediyorum kendimi sanki, ama geri dönüpte işe başlamak kötü yani.

Duyduğuma göre bazıları geri dönmemi istememiş, kurtulduk demişler ama maalesef üzgünüm geldim işte. Sonra onlarla bilahare bu konuyu görüşecem zaten.

Şimdi çalışma zamanı, haydi çalışalım bakalım. Anlıyacağınız bir süreliğine daha ''out of service'' olacağım!

Çarşamba, Haziran 07, 2006

Yeniden Ümit Etmek



Haziran ayı çok şükür iyi başladı benim için, diliyorum hep öyle de devam eder. Ümitlerimi kaybetmemişim demek, geri geldiler, hoş geldiler.

Ve bugün de ilginç birşey oldu; bir arkadaşımdan çok güzel bir mail aldım ve ayrıca da güzel bir sürpriz yaptı bana, kısacası şaşırttı beni. Ona da teşekkür etmek istedim. Günümü aydınlattı, neşe verdi ve sıkıntılarımı dağıttı. Üstelikte beni güldürdü, Allah da onu güldürsün İnşallah! İyiki Varmış.

Cumartesi, Mayıs 27, 2006

Tebrikler!


Bu gün ne uzun bir günmüş ya, ne çok olayın tarihi bu güne denk gelmiş, enteresandı. Bir gün 24 saat ama oldukça kısa gibi geliyor insana, işte bakın neler neler sığdı bir güne.

Çok sevindim, Hüseyin Doçent oldu bugün. Biliyorum başarılı olacaksın diyordum ya, çıktı işte sözüm. Layıktır arkadaşım, seni tebrik ederim. Hayırlara vesile olsun, İnşallah.

Cuma, Mayıs 26, 2006

Günlerden 26 Mayıs

YARIN

Öyle çabuk geçiyor ki günler
Hele sen de bir bak hayatına.
Daha dün doğmuşuz sanki
Yeni okula başlamışız
Yeni sevmişiz

Öyle çabuk geçiyor ki günler
Hele sen de bir bak hayatına
Yarın bitecek sanki her şey
Yarın ölecek gibiyiz.

Daha doymamışız yaşamasına
Günlerimiz dün bir, bugün iki
Sakın bir şey bırakma yarına
Yarın yok ki.

Özdemir ASAF

Ah baba ah, tam 4 yıl oldu senden ayrılalı. Bugün sen komadayken, başında umutla ve sabırla beklerken yaşadığımız günler geldi gözümün önüne bir bir.

Neler yaşadık neler bir bilsen sen yokken. Neler gördü bu yürek, nelere katlandı, katlanıyorda. Eskiden her olayda keşke burda olsaydı derdik senin için, şimdi ise belkide şu anda bunları iyiki görmedin, yaşamadın diyoruz ne tuhaf değil mi? Bilmem yanımızda olsan, bunları anacığımla birlikte sen de yaşasan neler olurdu, nasıl davranırdın? Mükemmel ana yüreği ile benim bile hayrete düşerek izlediğim o fedakar insan, hep bize kol kanat oldu sen yokken. Ama her işin en doğrusunu, en hayırlısını Rabbim bilir, biz bilemeyiz. Bunda da bizim göremediğimiz hayırlar gizlidir muhakkak. Bu bizim kaderimizdi, böyle takdir edilmişti. İşte böyle düşünüp, böyle hissedince biraz daha kolaylaşıyor herşey. Yoksa başka türlüsünün dayanılması çok ama çok zor.

Senin gibi bir babanın evlatları olmaktan, senin ismini taşımaktan hep gurur duymuştum, duyacağım da...Merak etme, bundan sonra da hep sana layık bir evlat olmak için çabalayacağım, senin istediğin doğrultuda, tıpkı benden olmamı istediğin gibi olacağım. Bizi etrafında toplayıp, hep birşeyler anlatmaya, bir şeyleri dinlettirmeye çalışmanı ve onlardan dersler çıkarmamızı söylemeni öyle özledim ki bilemezsin.

Babacım, hep derler ya Allah bunu unutturacak başka acı, dert vermesin ve daha acısını göstermesin. Bizler seni asla unutmadık ama senin acının üstüne bir de onlar büsbütün dağıttı bizi. Ama emanetlerin benim emanetlerimdi biliyorsun. Biraraya geldik sonunda, hep senin istediğin gibi, ama eksiklerimiz var aramızda. Kalanlarla elele verdik şimdi, toparlanmaya çalışıyoruz. Onlara elimden geldiğince iyi bakmaya çalışıyorum ve bakacağımda. Yaratan bu canı bu bedende koydukça tabi!

Rabbim cennetine alsın seni...

A.K.

AĞLAMAK

Ağlamak
Bazı acılarda yetmez
Bazı ölümlere
Örtüsüdür bazı acıların
Örter, örtülmez
Savunur bir süre
Ağlayanlar sevinmeli
Sevin ağlayabiliyorsan
Acılar art arda dinmeli
Durur bir nöbetci gibi
Durur bir bekci gibi
Zamana gülmeli-gülmeli.
Sevin ağlayabiliyorsan
Unutmanın kardeşidir ağlamak
Uyur uyanır yatağında duyguların
Düşüncenin kucağında hep çocuktur
Ağlamak.

Özdemir ASAF




Vefasız Öğrencilerim


Ben de en az onlar kadar heyecanlıyım. Çünkü, öğrencilerimin mezuniyet törenleri var bugün. Bundan 4 yıl önce onlar birinci sınıftayken ne kadar heyacanlı, ne kadar küçük olduklarını hatırlıyorum. İlk günden onların mezuniyetini görebilecekmiyim acaba dedim kendi kendime. Büyüdüler, olgunlaştılar ve diploma sahibi oldular, ama ben mezuniyet törenlerini göremedim. 3,5 yıl iyi kötü zamanlarımız oldu, bazen işlerimin yoğunluğundan onlarla ilgilenemedim. Onları bilmem ama ben onları sevdim. Çünkü onlar benim için özeldiler ve sevgiyle hatırlayacağım onları. Tam birbirimize alışmıştık ve onları tanımaya başlamıştım ki, oradan ayrılmak zorunda kaldım. Ben onların mezuniyet törenlerine katılamasamda, beni aramasalarda, onlarla gurur duyuyorum. Hep iyi bir örnek olmaya, iyi örnekler göstermeye çalıştım. Madem o çok istediğim konuşmayı bugün yapılacak olan törende yapamıyorum, buradan size yapayım dedim:

''Sevgili Meslektaşlarım,

Sizler dört yılın sonunda tamamladığınız eğitimle artık genç birer Kimyager oldunuz. Önünüzdeki süreçte, öğrencilikte yaşamış olabileceğiniz sıkıntılardan daha zorları, daha büyükleri ile karşılaşacaksınız. Ancak ümitsizliğe düşmeyip kendinize güvenin, çünkü henüz farkında olmasanız da karşılaşabileceğiniz her türlü zorluğun üstesinden gelecek teorik ve pratik bilgilere sahipsiniz artık. Durum ne olursa olsun, vicdanlı, onurlu ve dürüst bireyler olacağınıza inanıyorum. Sizlerin topluma kazandırılmasında büyük emekleri geçen ve bu uğurda hiç bir fedakârlıktan çekinmeyen ailelerinizi yürekten kutluyorum. Bizlerin her zaman arkanızda olduğunu da unutmamanızı diliyorum. Sizleri bir gün iyi bir yerlerde görmek umuduyla, uğurlar olsun ve geleceğiniz başarılarla dolsun.''

İnsanlar

İnsanlarda ülkelere benziyor

Sınırları var, yüzölçümleri...

Yasaları var, bayrakları, ilkeleri...

Kimi dağlık bir arazidir

Kimi kıraç

Kimi bereketli...

Kimi dardir

Kimi engin göz alabildiğine

Kiminin sınırından sıkı pasaport denetimiyle girilebilir...

Elini kolunu sallayarak girersin kiminden içeri

Sonuçta; ne küçümse insanları,

Ne de önemse gereğinden fazla

Ama anlamaya çalış:

Nedir sınırlarının varabileceği son nokta;

Nedir ve ne kadar genişleyebilir yüzölçümleri...


Perşembe, Mayıs 25, 2006

Bir vefalı insan, bir hayırlı dost!

Kıymetli arkadaşım Hüseyin için yarın hayatının en önemli günlerinden biri olacak. Biliyorum başarılı olacaksın çalışkan arkadaşım. Senin gibi bir akademisyen pek ender bulunur kalbi temiz arkadaşım. Senin gibiler çoğalmalı, sana bu milletin ihtiyacı var haysiyetli arkadaşım. Sen başarılı olmalısın ve öğrenciler yetiştirmelisin. Sen bize Ayfer'imizin yadigârısın, onun sayesinde seni tanıdık, iyikide tanımışız. Onun dediği kadar varmışsın, fazlası var eksiği yok. Eğer yarın Doçent olursan ki İnşallah olur, o da seninle gurur duyardı ve çok mutlu olurdu, tıpkı kendisi olmuş gibi, inan buna. Bana söylediğin anlamlı sözler aklıma geldi, ne kadar da doğru söylemişsin:

‘’Para, ünvan ve kariyer daha hayırlı işler yapmamıza vesile olacaksa nasip edilsin. Birilerinin isminin başındaki kısaltmalar belki toplumda değer verilmesi için yeterli ama, o değer ne kadar samimi bilinmez. Allah dualarımızı yukarıda bahsettiğim gibi daha hayırlı ve faydalı işler yapacaksam ve o ünvan sayesinde haksız olduğum yerde haklı çıkmaya, çıkarılmaya çalışmayacaksam kabul eder. Ama bu nasiptir ve en iyiyi O bilir.’’

Allah yardımcın olsun, dilindeki ve kalemindeki bağı çözsün. Darısı da hayırlısıysa eğer, bir gün bizlerin başına İnşallah.

Pazar, Mayıs 14, 2006

Benim annem yılın annesidir!


Sizinki nasıl bilemem ama benimki için çokta anlamı yoktur bugünün. Çünkü o çocuklarının sevgisini hergün hissedebilen ve yaşayabilen çok özel bir annedir. Biliyorumki birlikte yaşadığımız hergün, bir içten sarılma, bir öpücük ve en başta bizim sağlıklı olmamız birer hediyedir zaten onun için. Bazılarına tuhaf gelsede, o öyle pahalı hediyelerden, sahte gösterilerden hoşlanmaz, hisseder bunu. Örneğine az rastlanır, fevkalade fedakar bir annedir benimkisi. Tabi herkese göre kendi annesi öyledir muhakkak, ama bi de ben size benimkini anlatayım benim gözümle. Acıların en büyüklerini yaşayıpta, geride kalan yavruları için yeniden hayata sarılmaya çalışan, sağlık problemlerine rağmen ayakta durmaya çalışan, onlara destek veren, kendinden önce onlara dua eden, çocuklarını üzmemek için üzüntülerini belli etmemeye çalışan, göz yaşlarını içine akıtan başka bir anne varmıdır acaba? Bütün anneler için her evladının yeri ayrıdır, herbiri bir diğerinin yerini dolduramaz, hepsi başka özeldir onun için ve her biri bir başka mutluluktur tabiki. Ama o elinde kalanlara şükretmesini de bilen, adeta bir sabır abidesidir.
Benim için
bu takdire şayan çabalarıyla yılın annesidir o zaten.
Onu ne kadar sevdiğimi, o olmasaydı şu hayatta tutunacak hiçbir dalımın olmayacağını, onun beni ne kadar rahatlatıp mutlu ettiğini, sığındığım bir liman olduğunu, herkonuda destek verdiğini ve yeri doldurulamayacak eşsiz bir insan olduğunu bu gün bir kez daha bilsin istedim.
Beni gerçekten anlayan, içimdeki tek gerçek aşksın sen. Anneler günün kutlu olsun anneciğim.
Ama günümüzde bunu hissedemeyen ve yaşayamayan bir sürü anne var. Bırakın bir tek günde olsa hatırlansınlar, mutlu olmayı hakeden milyonlarca kutsal varlık gibi elleri öpülsün, değer verilsin ve mutlu olsunlar. Bu gün ticari kaygılardan uzak olsun diycem ama bunun günümüzde çok zor olacağını biliyorum. Bunlara rağmen, her nekadar yetersiz de olsa varsın bir gün onlara adansın ve onore olsunlar.
İyiki varsınız sevgili anneler, hepinize binlerce teşekkür etsek azdır.

Salı, Mayıs 09, 2006

Yine beni bekleyen acı günler var biliyorum

Şu insanları anlayamıyorum, anlayamıyacam da. Yalnızca önyargının çok kötü birşey olduğunu biliyorum o kadar. Bunu hayatımın belli dönemlerinde yaşamıştım ama bu yakınlarda hele böyle bir psikolojideyken kaldırabileceğimden fazlaydı. Sabret diyorlar, sabret Aysel bunada katlanırsın sabret. Daha bilmiyolar ki, bu yürek nelere katlandı ve hala daha katlanıyo da. Sabredeceğim elbette başka ne yapabilirim ki, sevdiklerim için bunu yapmalıyım. Ayakta kalmalıyım ki, onlarda benden güç alsın. İşini kolaylaştıralım diyen yok tam tersi nasıl daha da üzebiliriz ona çabalıyorlar sanki. 14 senelik akademik hayatımda neler gördüm diyodum, kimleri tanıdım ama daha da tanıyacaklarım varmış meğer. Oysa ne umutlarla ne beklentilerle gelmiştim. Herşey daha iyi olacak diyodum. Bir yerlerden bir şekilde hayata tutunmaya çalışan birinin işini zorlaştırmak niye? İnsanlardan anlayışlı olmasını beklemiyorum ama bu kadar acımasızlık beni büsbütün üzdü.

Ama bu dünya sadece buradan ibaret değil, bunun ötesi de var onu bilsinler isterim. Hesap günü geldiğinde kul hakkına girenlere Allah yardım etsin.

Perşembe, Nisan 27, 2006

Şirin kıvırcığım Ülgen'e

Zeynep, iyi ki doğurmuşsun şu Ülgen'i ya. Bir de olmaz yapamam diyodun, ikinci çocuğu istemiyodun. İyi ki sana ısrar ettim ve senin için bu konuda dua ettim. Bak bu kadar mı şirin olunur ya. Bu kadar tatlı bi şey olduğunu bilseydin eminim onu daha önce yapardın değil mi? Onu çok özliycem ve tabiki annesini de. Teyzesi onu çok seviyor, bunu her zaman bilsin isterim.

BENİ UNUTMA

Bir gün gelirde unuturmus insan

En sevdigi hatiralari bile

Bari sen her gece yorgun sesiyle

Saat on ikiyi vurdugu zaman

Beni unutma

Cunku ben her gece o saatlerde

Seni yasar ve seni dusunurum

Hayal icinde perisan yururum

Sen de karanligin sustugu yerde

Beni unutma

O saatlerde serpilir gulusun

Bir avuc su gibi icime, ey yar

Senin de basinda o cilgin ruzgar

Deli deli esiverirse bir gun

Beni unutma

Ben ayagimda carik, elimde asa

Senin icin su yollara dusmusum

Senelerce sonra sana donusum

Bir mahser gunune de rastlasa

Beni unutma

Hala duruyorsa yesil elbisen

Onbir gun benim icin giy

Saksidaki penbe karanfilde cig

Ve bahcende yorgun bir kus gorursen

Beni unutma

Buyuk acilara tutustugum gun

Cok uzaklarda da olsan yine gel

Bu olurcesine sevdigine gel

Ne olur Tanriya kavustugum gun

Beni unutma

ÜMİT YAŞAR

Cumartesi, Nisan 22, 2006

Gidiyorum Buralardan

Onca koşuşturmaca ve iş gücün arasında epey zamandır ihmal ettiğim blog'umda nihayet bu gün, bir iki satır yazma fırsatı bulabildim. Hep bu şehirden bir gün gitmek isterdim. İşte sonunda gidiyorum bu şehirden. Ama böylesini istememiştim tabiki. Bu sanki mecburi bir gidiş oldu, ama böyle olmalıydı.
Mutlumuyum; hayır. Mutsuzmuyum; hayır. Bilemiyorumki neler olacak, beni neler bekliyor, kafam çok karışık. Sadece kaderimin beni sürüklediği yere doğru gidiyorum işte. Allah'ım pişmanlık vermesin. Yeni bir şehir, yeni bir ev, yeni bir hayat belki kaldıysa yeni umutlar...
Hoşçakalın vefalı dostlarım, arkadaşlarım, hatta vefasız dostlarım, anılarım, güzel evim, çiçeklerim, kuşum sizede...hoşçakalın. Rabbim sizleri hiç ağlatmasın hep güldürsün. Kimseyi yalnız koymasın, arkadaşsız bırakmasın. Ne çok sevenimiz varmış meğer, bunu son bir iki haftada bir kez daha anladım. Allah eksikliklerini vermesin, iyiki varsınız.Hepiniz hakkınızı helal edin, ben çoktan ettim bile.

Çarşamba, Mart 08, 2006

8 Mart

Bütün hemcinslerimin Dünya Kadınlar Günü'nü kutluyorum.

Ve yılın erkeklere ait olmayan bu tek günüyle alakalı edindiğim bir kaç bilgiyi de sizinle paylaşayım dedim:

Birleşmiş Milletler tarafından yapılan bir araştırmaya göre; Dünyadaki işlerin %66’sı kadınlar tarafından görülüyor. Buna karşın kadınlar dünyadaki toplam gelirin ancak %10’una sahipler. Dünya’daki mal varlığının ise % 1’ine sahipler. Başka bir değişle dünyadaki işlerin % 34’ü erkekler tarafından görülüyor ama erkekler dünyadaki toplam gelirin % 90’ına ve toplam mal varlığının % 99’una sahipler.

Türkiye’den Rakamlar ( Milliyet, 8 Mart 2001): Şehirlerde evli kadınların % 18’i, köylerde de % 76’sı eşleri tarafından dövülüyor. Kadınların % 57,7’si evliliklerinin ilk gününde şiddetle karşılaşıyor. Aile içi suçların % 90’ını kadına karşı işlenen suçlar oluşturuyor.

Dünya Kadınlar Günü'nün tüm dünya kadınları arasında da bir dayanışma ve deneyim değişimi günü olması dileğimle...

Salı, Şubat 07, 2006

Bir bilsen seni nasıl özledim.


Seni ne çok özledim ah bir bilseydin Ayfer'im. Kavgalarımızı bile. Bana beni hiç sevmiyomusun derdin ya. Öyle seviyomuşum ki bilemezsin. Halimi bir görsen, sen bile acırdın bana, perişanım, derbeder. İnsan neden kaybedince anlar sevdiklerinin değerini ki? Niye sana seni çok ama pek çok kereler sevdiğimi söylemedim, söyleyemedim ki.

Sensiz koca bir hayat, seninle paylaşılmayan her şey. Her istediğim, sıkıldığım an telefonun ucunda değilsin, yakınımda değilsin.

Bana bir gün, benim ablam ne güzelmiş ya demiştin, gerçekten sen oldukça güzelmişsin de ben farkedememişim demiştin ya onu hatırladım bu gün. O iltifatını nasıl unutabilirim, üzüntülü olduğum bir anda beni mutlu etmek için söylemiştin ya.

Geçenlerde sensiz ilk defa sinemaya gittim. Çok boş geldi, yorum yapan olmadı, tartışamadım, konuşamadım, gülemedim, sen yoktun çünkü. Kısacası, denedim ama olmadı sensiz. Sonra yine geçenlerde dağa çıktım, yine sensiz kayamadım doğru dürüst. Hiç zevk vermedi inan, inerken seninle şarkılar söyleyemedim bağıra çağıra. Yine geçen gün sensiz çarşıya çıktım. Alışveriş bile zevk vermedi, çünkü müdahale eden olmadı, ya da beğendim diyen olmadı. Olmadı inan. Sonra bizim kızlarla eskiden olduğu gibi, pembe salonda okey oynamaya gittik, seni yadettik, biraz gülüştük, konuştuk, şakalaştık. Bir sen yoktun. Ben kazandım ama inan hiç zevk vermedi, çünkü karşımda sen yoktun, bana göz kırpmamıştın. Olsun aşkta da kazanırsın sen demedin, diyemedin.

Sırdaşım, dostum, meslektaşım, arkadaşım, gardaşım, herşeyim... Seni çok ama çok özledim. Güzel gülüşünü, yüzünü, yorumlarını, cesaret vermeni, paylaşmanı, iyi niyetini, çözümlerini, herşeyini. Ah bir bilsen, sensiz nasılım. Beni senin gibi hiç anlayan yok. Sabır diliyorum Yüce Yaratan'dan verir İnşallah en kısa zamanda. Bir gün buluşacağız, sadece onu biliyorum ve bekliyorum. Öptüm seni o güzel yüzünden. Aciz Ablan.

ANLATAMIYORUM (MORO ROMANTICO)

Aglasam sesimi duyar misiniz,
Misralarimda;
Dokunabilir misiniz,
Gozyaslarima, ellerinizle?

Bilmezdim sarkilarin bu kadar guzel,
Kelimelerinse kifayetsiz oldugunu
Bu derde dusmeden once.

Bir yer var, biliyorum;
Her seyi soylemek mumkun;
Epeyce yaklasmisim, duyuyorum;
Anlatamiyorum.

ORHAN VELİ KANIK



Doğum günün kutlu olsun melek kardeşim!



Muratcım, dün senin doğum günündü. Nasıl unutmuşum, akşam geç vakit annem hatırlattı. Özür dilerim, zihnim çok doluydu hatırlayamadım. Sensiz senin ilk doğum günün...Seni kucaklayıp tebrik edemedim, uzun bir ömür dileyemedim ama sana güzel bir hediye gönderdim. İnşallah almışsındır, sana ulaştırılmıştır. Dün gece seninle eskisi gibi geç vakitlere kadar oturup sohbet edemedik, dertleşemedik. Ama biliyordum ki, sen yine beni dinliyor ve başını sallıyordun. Tasdik etmediklerine de kibarca olumlu alternatifler getiriyordun.

Sen ne mükemmel kardeştin, varmıydı senin gibisi. Seninle ne kadar gurur duysam azdır. Ben hep sizinleyim, sizinle doluyum zaten her anımda siz varsınız.

Allah'ım hiç bir ablayı böyle bir imtihanla sınamasın. Şükrediyorum her zaman, sevginizi, sıcaklığınızı kısa bir süre de olsa tatdım. Sizi yanımda hissettim. Ama bundan sonrada hep böyle olacak, her gittiğim yerde, her mekanda, her konumda sizler yanımda olacaksınız bunu biliyorum. Sizi kalbimde hissedeceğim. İçimde yaşatacağım.

Rahat uyu, güzel kardeşim, melek kardeşim.


SESSIZ GEMI

Artik demir almak günü gelmisse zamandan
Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan.
Hiç yolcusu yokmus gibi sessizce alir yol;
Sallanmaz o kalkista ne mendil, ne de bir kol.
Rihtimda kalanlar bu seyahetten elemli,
Günlerce siyah ufka bakar gözleri nemli,
Biçare gönüller! Ne giden son gemidir bu!
Hicranli hayatin ne de son matemidir bu.
Dünyada sevilmis ve seven nafile bekler;
Bilinmez ki giden sevgililer dönmeyecekler.
Bir çok gidenin her biri memnun ki yerinden,
Bir çok seneler geçti; dönen yok seferinden.

(Y.Kemal BEYATLI)




Salı, Ocak 31, 2006

1427. hicrî yiliniz mubarek olsun!

''Hicri yilin birinci ayi muharremin basinda ve 1427. hicret senesinin de girisindeyiz.
Hic merak ettiniz mi, yeni girdigimiz bu 1427. hicret yili basta nasil basladi, birinci ay ve sene ne zaman, nasil tespit edildi? Hicretten (16) yil sonra, Hazreti Omer’in halifeligi devri. Miladi (638)...
Abdullah, aldigi emri yerine getirmek icin hizla dolasiyordu Medine sokaklarini..
Gunes yakici sicaklarini sehrin uzerinde olanca etkisiyle hissettirirken kapilari dolasma gorevini tamamlayan Abdullah da donup geldigi mesveret binasi girisinde beklemeye basladi. Cok gecmedi, cagirdigi mesveret meclisi uyeleri de gorunduler... Iste ashabin ileri gelenlerinden Sa’d bin Ebi Vakkas... Iste Talha... Su gelen de Imam-i Ali olsa gerek... Uzaktan aceleci adimlarla gelen biri daha gorundu. Bu da Halife Hazret-i Omer’in ta kendisiydi. Mesveret meclisini de o davet etmisti zaten.
Nitekim iceriye girince vakit kaybetmeden, Allah’a hamd, Resul’une de salatu selamdan sonra hemen konuya girerek konusmaya basladi:
- Devlet islerini siralamakta zorluk cekmekteyim. Bana gonderilen bir evrakta saban ayi tarih olarak yazilmistir. Bu saban, hangi senenin saban ayidir, bu senenin mi yoksa gectigimiz senenin mi, belli degil... Basra Valisi Ebu Musa’nin da bu konuda evrak karisIkligindan sIkayetleri vardir. Farkli olaylara dayanan farkli tarihlerin kullanilmasi bizi sasirtmaktadir. Kendimize gore bir tarih baslatmaliyiz artik. Iste bunun icin davet ettim sizleri.
Mecliste hazir bulunanlarin hepsi de boyle bir tarih baslatilmasina ihtiyac duyuyor, ancak hangi olayi tarih baslangici olarak kabul edeceklerini pek kestiremiyorlardi. Zira Resulu Ekrem Efendimiz (sas)’in hayatinin her gunu tarih baslangici sayilmaya layik hadiselerle doluydu. Nitekim Sa’d bin Ebi Vakkas kendince muhim gordugu teklifini yapti:
- Ben Resulu Ekrem (sas) Hazretleri’nin vefat gununu tarih baslangici olarak teklif ediyorum..
- Peki, sen ne dersin ya Talha?.. Saad’in teklifini duydun? Uygun buluyor musun?
- Ben boyle uzuntulu bir gunu tarih baslangici yapmayi uygun bulmuyorum. Bunun tam aksine Resulu Ekrem (sas)’in sevindirici dogumunu tarih baslangici olarak teklif ediyorum.
- Peki, ya Ali! Sen ne dersin?.. Bir de seni dinleyelim. Teklifleri duydun!
- Ben bu iki muhim olayin ikisinden de muhim bir baska olayi teklif etmek istiyorum.
- Neymis bunlardan da muhim olan olay?
- Hicret!.. Muslumanlarin Islam’i yasamak ve yaymak icin her seylerini terk ederek Mekke’den Medine’ye hicretlerini, Islam’in saglam zemin uzerine temel atma tesebbusu olarak da goruyor, tarihe baslangic olmaya layik bir buyuk hadise diye teklif ediyorum.
- Ne dersiniz Resulullah’in aziz ashabi?..
- Ben Ali’nin bu teklifini cok yerinde buluyorum ey Muminlerin Emiri... Ben de... Ben de...
Boylece Hazreti Ali’nin (ra) teklifiyle Resulullah (sas)’in Mekke’den Medine’ye hicret ettigi sene Islam tarihinin ilk senesi, ilk hicret kafilesinin yola ciktigi oteden beri kutsal bilinen muharrem ayi da birinci ay olarak tespit edilmis oldu.
Resulullah (sas)’in hicreti ise muharremin ardindan gelen safer ayinin yirmi altisinda Sevr magarasinda dort gece gizlenisini takiben 1 Rebiulevvel’de baslayip 8 Rebiulevvel’de Medine girisindeki Guba’da noktalandi.
Hicretten on alti sene sonra Halife Hazreti Omer’in baskanliginda toplanan mesveret meclisinin bu kararini kapida bekleyen Abdullah, Medine sokaklarinda halka ilan etti:
- Ey Muslumanlar!.. Bundan sonra Resulullah’in hicreti birinci sene, ilk hicret kafilesinin yola ciktigi mubarek muharrem ayi da birinci ay olarak tespit edilmistir. 16. hicret yiliniz tum Muslumanlara hayirli ve ugurlu olsun!..''
Bu alıntı bilgiyle, ben de Abdullah’ın o günkü duasına katılıyor, tüm Müslümanların 1427. Hicret Yılını tebrik ediyor ve insanliğa hayırlar getirmesini Rabbimizden niyaz ediyorum.

Ayrıca da, bu gün bir arkadaşımın bana gönderdiği ve benim de okuduğum Hicri Yılbaşı Duasını okumanız için sizlerle paylaşmak istiyorum, herkese uğurlar getirmesi dileğimle...

Hicri Yılbaşı Duası

Bilmillahirrahmanir rahim. Elhamdülillahi rabbil alemin vessalatü vessalamü ala seyyidina muhammedin ve ala alihi vesahbihi ecmain allahümme entel ebediyyül kadim elhayyül kerim elhannanül mennan ve hazihi senetün cedidetün eselüke fihel ismete mineşşeytanirracim velavne ala hazihin nefsel emmarati bissui veliştigale bima yukarribuni ileyke yazelcelali velikram birahmetike ya erhamerrahimin vesallallahü veselleme ala seyydina venebiyyina muhammedin ve ala alihi vesahbihi ve ehlibeytihi ecmain.


Çarşamba, Ocak 18, 2006

Gitmek mi zor kalmak mı?

Herşey yoluna girmeye başlayor mu nedir bilmem ama Ayışığı'nın benim için uğurlu geldiği kesin. Böyle devam etse hiç bozulmasa ne olur şansım.

Buralardan gitmek acaba bana iyi mi gelecek? Beni neler bekliyor acaba? Bakalım bunu zaman gösterecek.

İş kesinleşti ya korkuyorum işte. Bunca yıldır yaşadığım, alıştığım, sevdiğim bir çevreden uzaklaşmak. İlk başta ürkütücü geliyordu, ama şimdi biraz cesaretlendim sanki. Ama başka çarem de yok zaten. Gitmeliyim, bunu biliyorum sadece. Uzaklaşmalıyım buradan ve anılardan.

Bir umuttu yalnızlık birşeyleri paylaşamamaktı belki, gözler dalıp giderken, yaralı bir serçeye ağlayan bir buluttu belkide, belki belkilerle dolu bir hayattı bu...

Pazar, Ocak 08, 2006

Ayışığım

Bayrama iki gün var ama bizlerde ne bir bayram telaşı, ne bir heyacan, ne de bir istek var. Bitti gitti hepsi, hepsi çok uzaklarda kaldı sanki. Bir daha geri dönmiyecek gibi. Özlüyorum eskileri, eski günleri. Şimdilik bu böyle belki, çünkü şu an bir yenilik yokki hayatımda.

Eskinin yerine koyabileceğim ne varki. Acaba bunun cevabı ümitlerim olabilir mi? Ümidlerim var sahiden de hala ve herşeye rağmen. O halde o ümide sarılmalı mıyım yoksa bırakmalı mı? Tam yolun sonuna geldim derken bir ışık gözüktü birden bire, bu benim ayışığım mıydı? Bilemiyorum ki...

ACILAR DENİZİ

Ben acılar denizinde boğulmuşum
İşitmem vapur düdüklerini, martı çığlıklarını
Dalgalar hergün bir başka kıyıya atar beni
Duyarım yosunların benim için ağladıklarını

Ölüyüm çoktan, bir baksana gözlerime
Gör, içindeki o kanlı cam kırıklarını
Bu ne karanlık, bu ne zindan gece böyle
Bütün gemiler söndürmüş ışıklarını

Ben acılar denizi olmuşum, yaklaşma
Sularım tuzlu, sularım zehir zemberek
Baksana; herkes içime dökmüş artıklarını

Bu karanlık bitse artık, bir ay doğsa
Bir deli rüzgar çıksa; alıp götürse
Yılların içimde bıraktıklarını...

Ümit Yaşar OĞUZCAN