“Vefa, her türlü menfaat ilişkisinin tükendiği noktada, muhabbetin devam ettirilmesidir.”
Oysa günümüzde, vefanın sadece Vefa bozacısının bulunduğu semtten ibaret olduğunu sananlar var. Ne yazık, evet ne yazık ki sadakat, sevgiyle bağlı olma ve hatır bilme gibi asil değerlerin yüklü olduğu bu kavram, özellikle de yeni nesil tarafından gitgide yok olmakta ve çürümektedir. Hz. Mevlana'nın da eserlerinde sıklıkla üzerinde durduğu insanlık kokan bu yüksek meziyet, unutulmuş ve yitmiş gitmiştir artık neredeyse.
Sonradan edinilemeyen, kiminin doğuştan genlerinde mevcut bulunan, kiminin ise asla sahip olamayacağı bir kavramdır aslında Vefa. Genelde hayırsız, aramayan sormayan, hatırlamayan, bir halta yaramayan ve verdiğimiz emekleri hak etmeyen, kısacası Vefasız dediğimiz bireyler nedense hızla etrafımızda çoğalmakta, öğle değil mi?
Genelde unutulmuş olduğunuzu düşündüğünüz bir anda size bir el sarılır ve siz o eli kavrarsınız hem de sıkıca. Kimi zaman manevi, kimi zaman da maddi bir yakınlık olarak uzanan bu elin adı; Vefadır. Belki de bir zamanlar sizin yardım ettiğiniz bir el, size doğru uzanmıştır ve hem de tam düştüğünüz bir anda. Belki de, kendinizi yapayalnız ve çaresiz hissedip, ölmeyi bile aklınızdan geçirdiğiniz bir anda, işte vefa gelir ve koynunuza süzülür usulca. Nazlı bir ceylan gibi zarifçe yaklaşır size. Şayet, eli uzatan sizseniz de, karşınızdakini bir miktar utandırır. Zaten, mühim olan bu değildir, vicdanınızda bıraktığı doyumsuz rahatlama ve mutluluk hissidir.
Bazen de ani ölümler gibi kötü anlarınızda size bir el uzanır. Bu, genellikle uzun zamandır konuşmadığınız, sesi çıkmayan bir yakınınız veya eski bir dostunuz olabilir ve sizi düşünüp ortaya çıkar tam da ona ihtiyacınız olan bir anda. Kendisine yapılan iyiliklere karşılık olarak günü geldiğinde, o iyiliği yapana yardım eder bu kişi. Görülen iyilikleri unutmaz, iyilikte bulunanlara misliyle veya daha güzeliyle karşılık vermeye devam eder. İşte böyle insanlara da Vefakâr deriz. Günümüzde sayıları gitgide azalan, nadir bulunan insanlardır onlar da.
İslam ahlakının en önemli meziyetlerinden biri olan Ahde Vefa ise halk arasında genelde yanlış tanımlanmakta ve her türlü vefa içeren duyguların ifadesinde kullanılmaktadır. Tam Türkçesi ise verilen sözün tutulması, borca sadık olunmasıdır. Verilen söz ve yapılan anlaşmalar gereği olan ahde vefa, hukuki bir terimdir aynı zamanda. Ahde vefa, verdiği sözü yerine getirme manasına geldiğine göre, İslam hukukunda da dini bir emirdir. Kur’an-ı Kerimde İsra suresinin otuz dördüncü ayetinde; “Ahdi yerine getirin. Ahdi bozanlar, sorumludur.” buyrulmaktadır.
Bir Müslüman’da bulunması gereken güzel huylardan biri olan vefakârlığın zıddı nankörlük olup, iyiliğin kadrinin bilinmemesi veya kötülükle karşılık verilmesidir. Allah insanların birbirlerine iyilik yapmasından hoşlanır. İyilikler karşılıklı olarak devam eder, iyilik yapanlar muhataplarından kötülük görmez. Yine iyilik görürse, bu başkasına da güzel örnek olur ve cemiyete huzur ve güven duygularının sağlanmasına yardım eder. En büyük vefakârlık, Yaradan’ını tanımak, kulluk görevlerini yapmak ve verdiği nimetlerin kıymetini bilmektir. En büyük nankörlük ise, kulun Rabbi’ni inkâr etmesi ve O'nun yüceliğini tanımamasıdır. İnsan, Allah'a ibadet etmek suretiyle ahde vefasını gösterdiği gibi, kendisine iyilik yapanlara da vefakâr olmalıdır. Fertleri arasında vefa olmayan toplumlarda güven ve itimat sarsılır, sosyal bir çözülme başlar. Vefa, dostlukların devamını sağlayacağından, sosyal dayanışmayı da daha güçlü kılar. İnsanlar arasında olduğu gibi, cemiyet ve devletin de, kendisine hizmet etmiş kişilere vefakâr davranması, onların kıymetini takdir etmesi gerekir. Ferd ve cemiyet hayatının gelişmesi; karşılıklı ilişkilere, ilişkiler de çeşitli anlaşma ve sözleşmelere bağlıdır. Bunlar olmaksızın sosyal ve ekonomik hayatın gelişmesi de mümkün değildir. Yapılan sözleşmeye uymayı istemek kazanılmış bir hak, onu yerine getirmek de kabul edilmiş bir görevdir. Verdiği sözü tutmayan insan, böylece karşı tarafın hakkını vermemiş ve kendi vazifesini de yerine getirmemiş olur. Bu nedenle, verilen sözün tutulmaması münafıklığın üç alametinden biri sayılmış ve Müslümanlar bundan sakındırılmıştır.
Vefakârlığın en güzel örnekleri tabiî ki Peygamber Efendimiz (s.a.s)'de görülmektedir: Örneğin; Hz. Peygamber, kendisine bir hafta süt emziren dadısı Ümmü Eymen'i, ücret karşılığı da olsa yıllarca kendisine bakan sütannesi Halime'yi, sütkardeşi Şeyma'yı ve çocukluğunu yanında geçirdiği Ebû Talib'in hanımı Fatıma'yı ömrü boyunca unutmamış, her fırsatta onlarla ilgilenmiş ve yardım etmiştir.
İyilik karşılık beklenmeden yapıldığı için bunlara karşılık verilmesi de beklenemez tabiî ki... Yani bu bir borç değildir ki vicdani bir yükümlülüktür. O yüzden de buna Vefa Borcu denir.
Bu yüzyılda, bireysellik ve şehirleşme arasında kaybolmuş, unutulmuş olan her türlü çıkar ilişkisinden uzak tutulması gereken bu erdemimizi gelin su yüzüne çıkartalım ve her daim yaşatalım. Hayatımızda önemi olan diğer konularda olduğu gibi, bu konuda da daha hassas ve daha titiz davranalım.
Ya Rab; bizleri Sana, Resulüne, ana-babaya, akrabaya, bütün ehl-i imana, vatana, millete ve diğer emanetlere karşı vefakâr eyle…
İnanın hayat siz vefalı olduğunuz takdirde ve size de vefalı olan kişiler sayesinde güzeldir!
A.K.