Perşembe, Ocak 18, 2007
Perşembe, Ocak 11, 2007
Son yılların en anlamlı şiiri
Irak savaşında babası ve annesi ölen ve kendisinin de bacakları kopan Müslüman bir çocuğun Irak savaşını yöneten Tommy FRANKS’ a yazdığı şiir. Sizlerle paylaşmak istedim.
BEN BASRALI ÖMER
Ben Basralı Ömer,
Belki haberin yoktur diye yazıyorum Mr. Franks.
Sonra özgürlük geçti üstümüzden palet palet.
Ve insan hakları namlularından
Saniyede bilmem kaç adet demokrasi
Bizim eve de isabet etti.
Bir gün sonra anladım koptuğunu ayaklarımın.
Tam on sekiz adet insan hakları
Saymışlar vücudunda babamın.
Annem yoktu zaten
Ben doğarken ilaç yokluğundan ölmüş
Ambargo falan dediler ya
Anlamadım çocukluk aklı işte
Oluşmadan sökülmüş.
Sizde de barış böyle midir Mr. Franks?
Ve ayaksız bırakır mı orda da?
Düşer mi ayın kan gölüne aksi
Güpegündüz düşer mi pazaryerine demokrasi?
Zenginlik insanları korkudan uykusuz bırakır
Kuşlar gökyüzünü terk eder mi orda da?
Babamla mırıldandığım son dua dilimde
Ayaklarımı hastanede
Ve giymeye kıyamadığım pabuçlar kaldı elimde.
Al, oğluna götür onları
Bari işe yarasın
Kim bilir belki baktıkça
Bazen beni hatırlarsın.
Düştüğü yeri yaktı
Merhamet hür Dünyaya
Bu kadar mı IRAK ' tı?
Çarşamba, Ocak 10, 2007
Sevgi için bile yeterli zaman yokken nefret niye?
Öyleyse, sevgiyi yakaladığınız zaman asla bırakmayın lütfen. Çünkü, insanı yaşatan tek şey sevgidir. Kim birini severse, Allah'a yaklaşır ve Allah da ona yaklaşır. Çünkü, sevgiyi de yaratan O'dur, diğer herşeyi yarattığı gibi.
Gözyaşı pınarlarının o berrak serinliğinde ıslanmak,
Kimsenin göremeyeceği en kuytu yerlerde saklanmak istiyorum.
Zamanın geçmediği, saatlerin durduğu bir dünyada yaşamak,
Ve o tertemiz, saf yıldızlar altında seninle olmak istiyorum.
Fikrim geldi ve haklı çıktım sonunda...
Yeni bölümümde, yetersizlikler içerisinde eğitim-öğretim faaliyetlerini ve bilimsel araştırmalarımızı sürdürmeye çalışırken ve daha önceki denemelerde de benim ve arkadaşlarımın tarafından teyid edildiği üzere, araştırma projeleri çıkmazken, aklıma aniden geliveren fikrim, bana göre mantıklı ama başkalarına göre bir fantaziydi.
Büyük ilaç firmalarından hibe yoluyla kimyasal, cam malzeme ve en önemlisi analitik cihaz isteme fikrimi açtıklarım, önceleri burun kıvırırken, onca attığım e-maile gelen tek bir cevap sonrasında, mesai arkadaşlarım bile umutlanmıştı nihayet. Bana hak verdiler ve bu hafta başında kararlaştırdığımız üzere önceden tesbit ettiğim adreslere nabız yoklamasına gittik sonunda.
Büyük ilaç firmalarını tercih ettik ki, kuruluş tarihi oldukça yeni olan bölümümüz için yeterli yardımı alabilelim. İçlerinden en çok Pfizer bize umut verdi, umut vermek ne kelime bize bir tane HPLC, kimyasal ve cam malzeme gibi ellerinde olan fazlalık ve ikinci el kullanılmış ne varsa, yakın bir zamanda bölümümüze hibe edebileceklerini söylediler. Hem de HPLC, biz projeyle çıkartamamıştık bu parayı. Körün istediği bi göz, Allah verdi iki göz. Allah'ım harika bişey bu, yeni bir araştırma laboratuarı kurabileceğiz ve araştırmalarımıza orada devam edebileceğiz. Ama biraz zaman alacak biliyosunuz ki, ülkemizde prosedürler uzun sürer, yardım maksatlı çalışmalar olsa bile.
O gün okadar mutluyduk ki anlatamam. Benim açımdan da haklı çıkmak güzeldi. Oradan çıktığımızda çocuklar gibi şendik desem yeri yani. Teşekkürler Pfizer, bizi dinlediğiniz için, önemsediğiniz için, bilime ve bilim adamına saygı duyduğunuz için, önyargılı olmadığınız ve çok ciddiyetle çalıştığınız için, ama diğer firmalardan umutlu değiliz, çünkü kesin bir söz alamadık. Onlara şimdilik teşekkür yok maalesef!
Türkiye'de üniversite-sanayi işbirliğinin bir an önce ilerlemesi şart, başka türlü salt projelerle bilime destek aramaya çalışmamız çok zor gözüküyor.