Çarşamba, Şubat 14, 2007

Mutluluğun ve Sonsuzluğun Şifresi Sevgi

''Biz insanlar bütün görünen güzelliğine rağmen kötülüğe boğulmuş, sevginin azaldığı, çıkarcılığın, nefretin, kinin revaçta olduğu bir dünyada yaşıyoruz. Her şey ve herkes tek istikamet üzerine odaklanmış durumda; menfaat…

Bir yanda sefalet, acz, çaresizlik, mazlumluk, açlık... Güçlülerin güçsüzlere olan ezici, baskısı, sömürüsü... Bir diğer yanda israf, şaşaa, tüketim çılgınlığı… Cahil, akılsız, ferasetsiz, şuursuz, izansız, irfansız sözde insanlar, Müslümanlar.

Derunî coğrafyamızı kaplayan zifiri bulutların ve üzerimize örtülen maddeci felsefenin ağırlığına ne zaman başkaldıracaktı sevgilerimiz? En son ne zaman bir sevgiyi söylemiştik bir sevgiliyle? Her gün bir parçamızı daha tüketen teknoloji çağında sevgiye en son ne zaman yürekten bir merhaba demiştik, hatırlayanı­nız var mı? Hatırlıyor musunuz, sevgi neydi?

Neydi sevgi? Sevgi bir bakış, bir gülüş müydü bazen; bir akış bir koşuş muydu? Sevgi gönül kumaşında bir nakış mıydı?

Sahi, neydi sevgi? Bir çuhayı ipek görebilmek miydi; toprağı amber niyetine koklamak mı? Sureti sîrete, arazı cevhere, bedeni ruha köle eylemek miydi sevgi? Sevgi bir iyilik miydi, şefkatli bir cümlecik mi? Neydi sevgi, dış mıydı, yoksa iç mi; zahir miydi yahut batın mı; kalıp mıydı, yoksa can mı? Var olmak mı, varlıktan geçmek mi? Dünyaya gülmeye mi gelmiştik; ağlamaya mı; ölüyor muyuz, yoksa doğuyor mu?

Neydi sevgi?

Sevgi bir acıydı herhalde, bir kederdi; kâh hüzünle, kâh mutlulukla hatırlanan. Belki de sabırdı. Sevgi, affetmekti, gelecek günler adına. Sevgi sınanmaktı, adl-i İlahîde ve sınavı geçmekti ercesine. Sevgi bir tövbeydi, nasûh kisvesinde; bir dirilişti nefsi öldürerek. Sevgi bir iyi ad bırakmaktı fena yurdunda.

Sevgi hayatın tekdüzeliğine, bütün sıradanlığına en soylu başkaldırıdır. Mutluluğun, sevginin, vefanın, onurun, özgürlüğün, bilgeliğin simgesidir.

Sevgi, kâinatın mayasıdır.

Sevgi, varlık ağacının dallarından salınan meyvelerin balıdır.

Sevgi, yıldızları burak yaparak semalarda nur nur akanların gözyaşlarında saklıdır.

Sevgi, yansır her parlak zerrede ve aydınlatır karanlıkları. Karıncadan ağaçlara, atomlardan galaksilere ulaşır kolları.

Sevgi, sımsıcak ellerinin arasına alır ona müptela kalpleri.

Sevgi, Maşuk’tan başka ne varsa silip yutan bir yangın alevidir.

Sevgi, o sımsıcak anne kucağı gibi havası ve her kapıyı açabilen anahtarlar gibi büyüsüyle, bütün varlığın usaresini ve her türlü ledünni alâkanın mânâsını gönüllerimize boşaltan bir sihirli musluktur. O saf musluktan akan muhabbet kevserini duyabildiğimiz ölçüde, duygularımız öylesine şahlanır, ruhlarımız o denli heyecanlanır ve köpürür ki, benliğimizin tavanı delinip de göklerin ebedî neşesine erecekmişiz gibi oluruz.

Sevgi bizim sermayemiz, sevgi bizim kazanç kapımızdır. Sevgiyi sevip düşmanlığa düşman olmak, inançla coşan bir kalbin en mümeyyiz vasfıdır.

Mevlana'nın ifadesiyle: " Sevgi; acıyı tatlıya, bakırı altına, hastalığı şifaya, zindanı saraya, belayı nimete ve kahrı rahmete dönüştürür." İnsanı hayata bağlayan zincirin en güçlü halkası ve insanı yaratanına ulaştıracak en sağlam merdiven de yine sevgidir.

Sevgi yaratılalı beri, sevdalı sinesini açar onun ummanlarına. Hayret ufuklarında dolanır. Verilen nimetlerde vereni görerek şükreder. Şükür sanatıdır onun sevdası. Coşar; coştukça koşar, bir yürek atışı olur, yıldızlarda dolaşır. Sonra durulur, kendi içine çekilir bir zaman, içindeki alemlere dalar. Bu med-cezir tekrarlanır sonra. Bir eli içinde bir eli dışında nice nurlar kotarır. " Vedud" sırrının peşindedir amansız. son nefesine dek, belki ötelerde bile.

Sevginin sesi-soluğu, samimiyet ve sıcaklığın derecesine göre, hemen ekseriyetle hislerimizi coşturur ve bizi itimattan teslime, teslimden kabule, kabulden güvene yükselterek ruhlarımıza en beliğ hitapların, en meşhur kitapların anlatamayacağı en enfes mânâları fısıldar.

Gönüller sevgiyle attığı, çehreler samimiyetle tüllendiği ve gözler kendilerini o büyülü tebessümlere saldığı zaman, insan hiçbir şey konuşmasa da, derunundaki kitabı bütün fasıllarıyla, bâblarıyla muhataplarına intikal ettirmiş sayılabilir.

Sevgi acılar içinde lezzet, elem içinde mutluluk olunca gerçekliğine erilir. Sevginin gücüyle tanışan, gizemini keşfeden ve yaşayan insanların mutluluğa yelken açıp yerinde duramadıkları bir hakikattir. Onlar sevgiyle mutlu olur ve sevgiyle çevresini mutlu eder.

Sevginin müphem nağmeleri gönül yamaçlarında, her zaman bir bülbül sesi gibi duyulur ve bir beşik ninnisi safvetiyle bütün benliğimizi sarar. Hem öyle bir sarar ki, onun karşısında sevinçten, neşeden, bir çocuk gibi diz çöküp hıçkıra hıçkıra ağlayasımız gelir.

Sevmenin ve sevilmenin gölgesini tadabilmek için bir ömür vermeyi göze alabilen biz insanoğlu, şah damarımızdan daha yakında duran gerçek sevgiyi fark edemiyoruz. Niye acaba?''

F.Burak Karen'in sevgi üzerine bir makalesidir, çok beğendim ve paylaşmak istedim!

3 yorum:

Adsız dedi ki...

Merhaba adasim. Blogunuza tesadüfen girdim ve cok begendim. Ben de yeni bir blog yazari sayilirim. Benimle iletisime gecmek isterseniz blogum www.mesajinizvar.blogcu.com sevgilerimle...

Ziynet Yılmaz dedi ki...

Merhaba. Okudum ve bayıldım.Gerçekten harika. Oldukça şiirsel bir anlatım olmuş ve gerçek.Neden acaba? sorusuna cevap; belkide hayat gerçekte zannettiğimizden çok daha zor olsa gerek.

hilal dedi ki...

Sevgili Ziynet, beğendiğine çok memnun oldum çünkü bende beğenmiştim.Sevgiler.