Kişinin kendisini, karşısındakinin yerine koyup, olaylara onun bakış açısından bakması ve hissetme çabası empati değil midir? Belki bazılarımızın sürekli yaptığı, oysa bazılarımızınsa hiç umurunda bile olmadıkları bir şeydir empati ve bence insanlara kazandırdıkları da çoktur. Başkasının ne diyeceğini ve neden öyle davrandığını anlamanızı kolaylaştırmaz mı?
Empati sahibi olabilmek için, küçükken (gençken de mümkün) başkaları tarafından kırılmış olmak gerekebilir belkide. Yani empati yoksunu insanlardan çok çekmiş olmak, size empati kazandırabilirde aynı zamanda. Başkaları sizin gibi kötü hissetmesin ve de aynı özgüven kırıklıklarını yaşamasın istiyosanız, sonuçta sizde, sözlerinizde, mimiklerinizde ve davranışlarınızda dikkatli bir insan olabilirsiniz.
Empatinin kişinin kendisini başkasının yerine koyması anlamına gelmesi demek; yaşanan olay kendisinin başına gelseydi, ne hissedeceğini, ne düşüneceğini ve ne yapacağını söylemesi demektir elbette. Ama bu demek değildir ki, karşısındaki insan da öyle hissediyor, öyle düşünüyor ve öyle yapıyor. Çünkü bir durum karşısında sergilediğimiz tavır, duruma göre değil, edindiğimiz hayat tecrübesine ve kişiliğimize göre değişiklik göstermektedir.
Empati genel olarak, kişinin kendini diğeri olarak anlaması ve onun potansiyellerini tahmin etmeye yönelik çaba harcaması ve kendini diğerinin yerine koyabilme kapasitesidir. Bu çaba, bireyin kendini merkeze alarak, dünyaya ve dolayısıyla diğerine bakmak yerine, kendinden çıkarak diğerinin bakış açısına yerleşmesini gerektirir.
Empati, insanin kendi benliğinden sıyrılıp, karşıdakinin düşüncelerini ve hislerini algılayıp, tekrar kendi benliğine dönebilmesi ve karşısındakinin duygularını ona yansıtması sürecidir de aynı zamanda.
Psikolojik terminoloji anlamı ise; başkalarının düşünce ve duygularının ve bunların muhtemel anlamlarının objektif bir şekilde farkına varma, karşındakinin duygu ve düşüncelerini temsili olarak yaşamadır. Yani kısaca, ‘kendini başkasının yerine koyma’ dediğimiz hadisedir. İnsanoğlu bu yeteneğinde, uzmanlık düzeyine ulaşabilirse, büyük sorunlar aşabilir aslında.
Düşünsenize, hem karşısındakinin açısından olaylara, hem karşısındakinin gözünden kendine, hem de bir başkasının gözünden karşısındakine ve bir başkasının gözünden kendisine bakabilmeyi başarabilen bir insan, nesnel bakış açısını da yakalamış demektir. Öznellikten tamamen sıyrılmanın sonucunda ulaşılabilinen bu nokta, bence empatinin en son noktasıdır.
Empati, karşılıklı yapıldığı takdirde, amacına ulaşabilen bir davranıştır aslında. Aksi takdirde, ne kadar uygulanırsa uygulansın, mahkemede herkese ‘sen de haklısın’ diyen Nasrettin Hoca hissiyatına mazhar olmaktan başka bir işe yaramayacak, çözümsüzlüğün başlangıcı olacak ve nice kazıklar yememize de vesile olacaktır. :( Ve böylelikle de, sonucunun ikiyüzlülüğe dayanabileceğini söylemek de yanlış olmaz sanıyorum.
Duygusal zekanın önemli bileşenlerinden birisidir de, aynı zamanda empati. Pek çok standart EQ testinde, öncelikle empatiyi ölçen sorular yer alır. Mesela TV'de haberleri izlerken spiker bir hata yaptığında kanal değiştiriyor ve bunu ‘şuna bak, daha doğru düzgün konuşamıyor bile’ düşüncesiyle değil de, onun adına farkında olmadan kaygılanıp, daha fazla izleyemediğiniz için yapıyorsanız empatiksinizdir. Ya da bir garson elindeki tepsinin içindekileri yere devirip, endişeyle toplamak için yere eğildiğinde, olay yerinden dayanamadığınız için uzaklaşıyorsanız, empati duygunuz tehlikeli boyutlara ulaşmış demektir. :) Ne diyelim, Allah ıslah etsin sizi.
Peki empati ne değildir? Sadece karşıdaki gibi hissetmek ve karşıdaki gibi düşünmek değildir tabiî ki. Mesela sevgilisinden ayrılan üzgün birisinin hislerine sahip olup, üzüntüsüne ortak olmak, tek başına empati sayılmaz veya sadece onun düşündüklerini anlamak ve buna göre ona akıl vermek v.s. de değildir.
Aslında, bir yerden sonra da insana rahatsızlık veren bir olaydırda. Şöyle ki, kimseye kötülük yapamazsınız, size biri küfretse, onu dövmektense ona küfretmenin kötü bir davranış şekli olduğunu anlatmaya çalışırsınız. Yalan söyleyemezsiniz. Hele hele bir sevgiliyi aldatamazsınız. Gayri meşru yollardan para kazanamazsınız. Çok delice araba kullanamazsınız. İnsanlara haksızlık yapamazsınız. :) Bu örnekleri daha da arttırabiliriz yani. Kısacası çok iyi bir insan olursunuz ve böylece bu dünyada ayakta kalamazsınız. Bu çok kötü bir durum. :( Ama sadece ve sadece gururlu ve onurlu ölürsünüz. :( Artık tercih sizin!
Her şeye rağmen, doğru bir kıyaslamayla empati, önyargıyı başlamadan bitiren en güzel panzehirlerden birisidir, ne dersiniz?
5 yorum:
empeti güzeldir hoştur fakat fazlası zarardır.
tecrübeyle sabittir:)
İnceden dokundurmuşsun!Payıma düşeni aldım...
Bunun arkaısndan ''almak ve vermek '' konulu bir yazı hoş olur bence.Birde öyle sorgula bakalım....
Empati aslında tek başına yeterli değil, iletişim için bir basamak.Yani durum tesbiti yapıyorsun.Ama çözüm üretmek için başka bilgilere ihtiyaç var.empati yaptın. Peki çözüm üretmek için ne yapılmalı işte empati buna cevap vermiyor.
Yine de empatiyi yapabilenler bu çözüme çok yakın oluyorlar, zira olayı çözmek için önce verileri toplamak gerekiyor.
Kızılderililer çok iyiymiş bu konuda tabiatla bile empati kuruyorlarmış, ağaçlar, toprak, nehirler, hayvanlar hepsi aileden kabul ediliyormuş. Beyaz adam topraklarını satın almak istediğinde kızılderili reisi bu toprak bizim anamızdır, hayvanlar bizim kızkardeşimizdir, gökyüzü nefesimizdir bunları nasıl satın alabilirsin ki diye cevap veriyor.
Yazının sonuna kadar okuyamadım ama bu sempati empatiden mi türemedir acaba?
Yeri gelmişken sorayım dedim.
ben artık dayanamayacak duruma geldiğim için burada sizinle paylaşmaya karar verdim..ben ne yapmalıyım gerçekten bilemiyorum, yolda yürürken karşıdan bana doğru yaklaşan insanın suratına bakmadan bana az sonra bakıp bakamayacağini benim hakkımda o anlık ne geçirdiini, ve bana nasıl davranacağını bilebiliyorum, birinin benimle konuşurken benimle empati kurmaya çalışması ayarımı daha da attırıyo düşünsenize. ikimiz de iki büklüm, iletişim sıfır, paylşım sıfır, ben bildiim şeyleri bile ikili ilişkilerde konuşamıyorum, hatta biri bana en bilinen şeyi anlatırken bile öyle mi, gerçekten mi gibi beni benden eden cümleler kurabiliyorum farkında olmadan , sonra , eve gelip kendimi koltuğa attığımda içime bugün pek çok ruh girmiş ve çıkmış bedenmi aklım ve ruhum defalarca tecavüze uğramış gibi hissediyorum tam manasiyle! hayatımın anlamını niye yaşadıımı , eskiden yapmaktan hoşandıım şeyleri unutabiliyorum bazen , bazen aç kalma, yemeği unutma, sürekli sigara içme isteği(genelde sigara içen insanlar yanımdayken) eve geldiimde ,yalnıken sigara aklıma bile gelmez. başıma gelen sadece bir örnek:otobüs beklerken,bir arkadaşım aklıma geldi ve onun beni arayacağini hissettim ve telefonumu tutan elimi her zamanki gibi gayri ihtiyari görüş hizzama kaldırdım, sonra tabiki telefonum çaldı(tabiki demem sanirim biraz garip kaçar ama boyle)arayan akadaşımdı.ornekler bu yaşıma kadar o kadar çok ki..kısacası karşımdakinin yerine koyuyorum ve istemeden oluyo, çocukluumdan beri boyle oldu, ve dewam ediyo, intihar etmek şöyle dursun bazen bedenimle ilgili yabancılaşmalar yaşıyorum yani intihar etmek için tek siz olamnı gerekir, bense hergün 1000 kişi (buraya dikkat kişilik değil,o kişiliğe bürünmüyorum, o kişinin istekleri benim isteklerim oluyor refleks olarak, ,onun günülk anlık hisleri, nereye baktığı, nereyi o anda algıladığı gibi şeyleri be de algılıyorum) ve bunlar gayri ihtiyari oluyo ben bile alıştım buna ama yine de kabul edemiyorum, odaklanamıyrum hiç bir şeye, kendi konumda ilerleyemiyorum.Tabii aynı zamanda ben resim de yapan bi insanim, hatta ve hatta sadece resim yaparak rahatlayabiliyorum, bunu bu yolla başarabiliyorum. ama hep bölünüyor, parça parça oluyorum, kimseyi de kıramıyorum.ypaamıyorum, kaybetme korkum da oluştu .
Bir sıkıntım da ailem, oyleki yaşımı geçmiş olamama rağmen hala çocuk muamelesi görüyorum, çünkü benim hiç birşey bilmediimi sanıyorlar ... :)şaka gibi ama bu gerçek bir hayat öyküsü. özetle boyle daha doğrusu, belki cümlelelrim kopuk kopuk olabilir ama gerçekten kafami toparlayamıyorum..
hayatı zorunlu bişey miş gibi, içten yaşayamaz hale geldim, ve bu şimdilerde ayyuka çıktı, ben bunu kimseyle de paylaşamiyorum, çünkü kendimden kaçıyorum, yani ben sizinle(genel olarak etrafimdaki insanlara soylyorum) konusurken, sizin benim hakkımdaki ikirciklemlerinizi görüyorum, bana sevgi duyuşlarınızı, acımalarınızı görüyorum, çok ben! diyorum ama ben merkezci biri de değilim ama ben sizin gibi içinizden dışınıza yaşayan biri diilim özü içerde olan insan benini hazmetmiştir, çünkü yıllardır o benin içindedir zaten. bana dışardan vahi:)gelmezse ben hareket edemiyorum,anlıyor musunuz?? birini anıyorum arıyo, birine bişey vermediimi hatırlıyorum(aslında ben hatırlamıyorum o beni hatırlıyo:) ertesi gün aksam seni arıcaktım ,hani bana misal bişey verivektin diyor ama geç olmuştu arayamdım diyor.. ben bunalrı içerde yaşıyorum. dışarı söyleyemiyorum. Kelebek ve Dalgıç filminin ana karakterinden farkım kalmadı sanki ruhum felçli. acitasyon diye tanımlayabilrisiniz, kişilik bozukluğu da diyebilirsiniz, bilemiyorum, ama kırmamaya özen göstermek kaydiyle yorumlarınızı bekliyorum.... en ''içten'' ! sevgilerimle
Yorum Gönder