Pazar, Mayıs 27, 2007

Babamdı Dağ Gibi Bir Adamdı...

Babamdı Dağ Gibi Bir Adamdı...

Babamdı dağ gibi bir adamdı
Ellerinde kardelen yüreğinde menekşeler açardı
Gülünce yanaklarında yediveren gülleri
Üzülünce bir sarı gül solgunluğu yatardı

Babamdı dağ gibi bir adamdı
Taze kır çiçekleri gibi kokardı
Bir duruşu vardı ki
Sanki kış ayında bahar bana koşardı

Babamdı dağ gibi bir adamdı
Yitik hüviyetlerin arasında usumu yitirdiğim bir zamandı
Sığındığım gölgesine, koynunda yattığım aslandı
Oysa yüreğinde titreyen bir ceylan yatardı

Babamdı dağ gibi bir adamdı
Keder alnında ince bir yara gibi ağır ağır kanardı
Gitmek için düşüp yola dönünce sırtını yıldızlar kayardı
Mor menekşem, sümbülüm, saksıda yaban gülüm alev alev yanardı

Babamdı dağ gibi bir adamdı
Dedi ki bu gün şahlanma zamanıdır
Yüreğimde büyüttüğüm amansız bir ağrıdır
Uçurumlar çeker beni sanki kıyamet anıdır

Babamdı dağ gibi bir adamdı
Dur yok durak yok, sanki sonsuzluk kadardı
İçin için yandım, içim çöl sıcaklığındaydı
Gidişi bende kaldırılmayacak kadar ağırdı

Babamdı dağ gibi bir adamdı
Kurmuştu saatini ayrılığa, yıkılıyordu dağları
Gözyaşım dondu yanaklarımda, unuttum avuntuları
Suskun yakarışların ardına sığındırdım bekle diyen durakları

Babamdı dağ gibi bir adamdı
Vedasız bir gidişi hatırımda tek hatıra kalandı
İçten içe ağladığım, kanadığım zamandı
Babamdı, ne gerçek ne yalandı…………

Nilay Aktaş

Salı, Mayıs 22, 2007

Görülmesi gereken bir yer: Safranbolu

Bu hafta sonu, 5000 yıllık tarihi dokusuna hayran kaldığım, görmediyseniz mutlaka görmenizi tavsiye edeceğim ve adının orada yetişen safrandan geldiğini öğrendiğim Safranbolu'daydık efendim. Batı Karadeniz bölgesinde, Karabük’e bağlı olan ve eski evlerinin mimarisi ile ünlü bir ilçe olan Safranbolu’da öğrendiklerimi sizlere de aktarayım istedim.

Safranbolu geleneksel Türk toplum yaşantısının tüm özelliklerini yansıtan ve uzun tarihi geçmişinde yarattığı kültürel mirası çevresel dokusu içinde koruyan örnek bir müze kent. Sahip olduğu zengin kültürel mirası kent ölçeğinde korumadaki başarısı Safranbolu’yu “dünya kenti” ününe kavuşturmuş ve UNESCO tarafından “UNESCO dünya mirası listesi”ne alınmıştır. Korumacılıktaki başarısı ise kente “korumanın başkenti” unvanını kazandırmış.


Safranbolu denilince akla, hiç bozulmadan günümüze kadar gelmiş evleri ve arnavut kaldırımlı sokakları gelmekte. Kentin ününü oluşturan Safranbolu evleri, genelde 18. ve 19.yy.’da inşa edilmiş, geleneksel Türk hayatının geçmişini, kültürünü, ekonomisini, teknolojisini ve yaşama biçimini yansıtan mükemmel mimarlık bilgisi ile yapılmışlar. Eski Safranbolu ve yeni Safranbolu diye ikiye ayrılmış. Eski Safranbolu’da, yaklaşık 2000 geleneksel Türk evi bulunmaktaymış. Bu evlerin 800 kadarı yasal koruma altındaymış. Konaklar artık genelde otel olarak kullanılmaya başlanmış. Bazı konakların alt katları ise bar veya cafe v.s. olarak kullanılmakta. Mimarisinde hiçbir evin diğerinin güneşini kapamama ayrıntısı hoşgörüsüne sahip olduğunu ve şehir merkezinde evlerin güneş yönüne doğru içten dışa doğru yapılmış olduklarını öğrendim.

Sonbaharda güzel bir çiçek açan ve kokulu bir bitki olan Safran’ın günün sadece belli bir saatinde toplanması gerektiğini, elde edilmesi ve yetiştirilmesi oldukça zor olduğunu, ağırlığının binlerce katını sarıya boyama özelliğine sahip olduğunu ve bütün bunlara bağlı olarak dünyanın bu en pahalı baharatının kilosunun 15.000 YTL’den satıldığını da öğrendim.

Şehir merkezinde meşhur kuyu kebabı ve safranlı zerde pilavı yapan bir lokantada yemek yedik, tavsiye ederim. Lokumu (özellikle safranlısı) çok hafif ve lezzetli ama safran çayını çok sevmedim doğrusu.

Kültür bakanlığı projesi ile restore edilmiş ve yeniden düzenlenmiş olan Hükümet Konağını, Saat Kulesini, Arasta çarşısını, Cinci Hanını, Hıdırlık Tepesini, Bulak (Mencilis) Mağarasını ve haremlik&selamlık bölümlerden oluşmuş ve restore edilmiş harika bir eski müze evinin içini de gezdik bu arada. Hıdırlık Tepesi denilen yerden şehrin her tarafı görüldüğü için fotoğraf çekmek için ideal bir yer. Çarşısı, küçük küçük dükkânlardan oluşmuş, daire seklinde bir alışveriş mekânı olup, bu dükkânlarda Safranbolu’ya özgü turistik el işi eşyalar satılmakta. Ama eski çarşı kısmında mimari yapıyı bozacak bir şey yapmamaya gerçekten özen göstermişler. 210 yıllık Saat kulesi'ndeki 41 yıllık emektar olan sevimli ihtiyar amcanın zorla anlayabildiğimiz yöresel aksanlı anlatımıyla Safranbolu hakkında bazı şeyler de öğrenebilirsiniz aslında:)

Annemle gittiğimiz bu güzel geziden ben çok hoşlandım doğrusu, iyiki de gitmişiz...Güzel yurdumuzda daha çok gezilip görülecek yer var, öyle değil mi?

A.K.

Salı, Mayıs 15, 2007

Happy Feet Fıroş:)

Söze ne hacet, oynayın pakalum..

Pazartesi, Mayıs 14, 2007

Annem Benim!!!

Bir günümde değil her günümdesin,

Her gün her saniye benimlesin,

Her zaman bana hep destek oldun,

Sen benim için çok çok özelsin,

Bu dünyadaki en güvenli sığınağım senin kucağın,

Benim annem olman bu dünyadaki en büyük şansım,

Kelimelerle anlatılamaz fedakârlığın,

Karşılıksız sevgi kağnağım,

Eğer bana gözlerinle değil de kalbinle bakmış olsan,

Seni ne kadar sevdiğimi çok iyi anlarsın...

Anneler günün kutlu olsun...

Seni seviyorum annem benim...

Yaşama Sebebim Annem Benim;

Sizin anneniz nasıl bilemem ama benim ki için çokta anlamı yoktur anneler gününün. Çünkü o, çocuklarının sevgisini her gün hissedebilen ve yaşayabilen çok özel bir annedir. Biliyorum ki onun için, birlikte yaşadığımız her gün, bir içten sarılma, bir öpücük ve en başta bizim sağlıklı olmamız birer hediyedir zaten. Bazılarına tuhaf gelse de, o öyle pahalı hediyelerden, sahte gösterilerden hiç hoşlanmaz, hemen hisseder bunu. Örneğine az rastlanır, fevkalade fedakâr bir annedir benim annem. Tabii ki herkese göre kendi annesi öyledir muhakkak, ama bir de ben size benimkini anlatayım benim gözümle.

Önce eşini kaybedip, çocuklarına kol kanat geren, belli bir süre sonrada iki gencecik evladını aynı kazada kaybedip kendisi de yaralanmasına rağmen sabır ve metanetini hiç kaybetmeyen bir annedir benimkisi. Acıların en büyüklerini yaşayıp da, geride kalan yavruları için yeniden hayata sarılmaya çalışan, sağlık problemlerine rağmen ayakta durmaya çalışan, onlara destek veren, kendinden önce onlara dua eden, çocuklarını üzmemek için üzüntülerini belli etmemeye çalışan, gözyaşlarını içine akıtan başka bir anne var mıdır acaba? Bütün anneler için her evladının yeri ayrıdır tabii ki. Her biri, bir diğerinin yerini dolduramaz, hepsi başka özeldir onun için ve her biri bir başka mutluluktur tabi ki. Ama benimki, elinde kalanlara da şükretmesini bilen, adeta bir sabır abidesidir.

Benim için bu takdire şayan çabalarıyla yılın annesidir o zaten. Onu ne kadar sevdiğimi, o olmasaydı şu hayatta tutunacak hiçbir dalımın olmayacağını, onun beni ne kadar rahatlatıp mutlu ettiğini, sığındığım bir liman olduğunu, her konuda destek verdiğini ve yeri doldurulamayacak eşsiz bir insan olduğunu bu gün bir kez daha bilsin istedim. Beni gerçekten anlayan, içimdeki tek gerçek aşksın sen annem benim. Anneler günün kutlu olsun anneciğim.

Oysa günümüzde bunu hissedemeyen ve yaşayamayan bir sürü anne var öyle değil mi? Bırakın bir tek günde olsa hatırlansınlar, mutlu olmayı hak eden milyonlarca kutsal varlık gibi elleri öpülsün, değer verilsin ve mutlu olsunlar. Bu gün ticari kaygılardan uzak olsun diyeceğim ama bunun günümüzde çok zor olacağını biliyorum. Bunlara rağmen, her ne kadar yetersiz de olsa varsın bir gün onlara adansın ve onore olsunlar.

İyi ki varsınız sevgili anneler, hepinize binlerce teşekkür etsek azdır.

(e-Ailem dergisinde yayınlanan makalemden alınmıştır.)

A.Küçük

Anneciğim

Ak saçlı başını alıp eline,
Kara hülyalara dal anneciğim!
O titrek kalbini bahtın yeline,
Bir ince tüy gibi sal anneciğim!
Sanma bir gün geçer bu karanlıklar,
Gecenin ardında yine gece var;
Çocuklar hıçkırır, anneler ağlar,
Yaşlı gözlerinle kal anneciğim!
Gözlerinde aksi bir derin hiçin,
Kanadın yayılmış, çırpınmak için;
Bu kış yolculuk var, diyorsa için,
Beni de beraber al anneciğim!...

Necip Fazıl Kısakürek